10 Haziran 2012 Pazar

Seydayê Gerok’un yeni yazısı: “Kurdistan’dan bir doktor hikayesi” ...

Deplasmanda yaşayan Kürt çocuklarının sürekli düştüğü trajikomik bi durum var.
Durum komik çünkü “Türk arkadaşlarımız” meseleye dair o kadar saçma sapan yaklaşımlar gösteriyorlar ki gülmemek elde değil.
Ağır basan yön ise trajiklik..
Bi kere kitlenin büyük kısmı memlekette olan bitenden bi haber.
Kendimizin, komşumuzun ya da akrabamızın hikayesini anlattığımızda da ortak tepkiler “ hadi canım, gerçek mi bu, sen çok film izliyorsun” falan oluyor.
Gerçekliğine inandıramıyorsun kimseyi.
Meseleden sözüm ona haberdar olanlar da “Anadolu’dan Görünüm” programında öğrendiklerinden başka hiçbir şey bilmeyenler.
Klasik argümanlarla cevap verip akıllarınca veriyorlar
“ Ee biz oraya öğretmen,doktor gönderiyoruz siz vurup öldürüyonuz” da fix cümlelerinden biridir. Peşin ve kesin hükümler içeren bu sözü nerdeyse herkes kullanıyor.
Tamam o zaman ben de size bi doktor hikayesi anlatayım..
Mardinli gencin biri 70′li yılların her türlü maddi ve teknik imkansızlıklarına rağmen tıp fakültesine girer.
Yine bin bir türlü zorlukla doktor olur. Uzmanlığını alır.
Artık kendi memleketime hizmet edeyim diye memleketine tayinini ister. Silvan devlet hastanesine atanır. Başhekim olur.
Bir gün Silvan Emniyet Müdürü ona telefon açar.
Özel bir polis biriminden bir kişi hastanede barındırmasını söyler. Doktor kabul etmez. Müdür “gününü göstermekle” tehdit ettikten sonra telefonu kapatır.
Bu olaydan bi kaç ay sonra 10 Haziran 1992’de, kurban bayramının arife akşamında saat 21 sularında evine dönerken evinin karşısındaki kahveden 3 adam koşarak çıkar.
İkisi sokak lambalarına ateş ederken diğeri eşinin gözünün önünde doktoru boğazından vurur. Doktor oracıkta hayatını kaybeder.
Katiller beyaz bir torosa binip kaçar..
Güvenlik (!) güçleri 5 dk sonra olay yerindedir. Kaçtıkları yön, geldikleri yer tarif edilmiş olmasına rağmen hiç bişey yapmazlar.
Doktorun otopsisini yapmak yakın arkadaşlarından Dr. Zeki Tanrıkulu’na düşer. Dr.Tanrıkulu da onla aynı akıbeti yaşar maalesef. 1 yıl sonra o da aynı güçler tarafından katledilir.
Jitemin azılı katillerinden Abdülkadir Aygan iki cinayetinde jitem tarafından işlendiğini yıllar sonra itiraf eder.
Türkiye ‘de açılan davalarda katillerin izine dahi rastlanmaz. Olmayan hukuktan bir şey çıkmayacağı aşikardır. Daha AİHM’e taşınır.
AİHM Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum eder.
Verdikleri karar kürdün kimsesizliğin altının koyu şekilde çizilmesi gibidir adeta. Türkiye bir cana karşılık 21 bin Euro ceza ödeyecektir çünkü.
Kısaca ölen öldüğü ile kalır. Katiller elini kolunu sallayıp aramızda dolaşmaya devam eder.
Bugün 20. Ölüm yıl dönümü olan Doktor Mehmet Emin Ayhan Türk devleti tarafından katledildiğinde 38 yaşındaydı..
Dayımdı…

NOT: Daha detaylı bilgi için, eşinin yazdığı”Silvan’da Ağıt” kitabına bakabilirsiniz.



Seydayê Gerok
Amed News Agency

PKK ve Diğerleri Üzerine


PKK ve Diğerleri Üzerine

1. Bugün PKK dışında Kuzey Kürdistan'da bir güç ya da inisiyatiften bahsetmek mümkün değildir. Son 30 yıllık süreç göstermiştir ki geriye kalan Kürtlerde siyasi bir akıl ve ahlak olmadığı gibi geçmişten bugüne korkaklık hakimdir. PKK muhalifi olmak dışında herhangi bir varlık belirtisi göstermeyen eski örgütçüler, Kürdistan dışında her yaraya ağlayan İslamcılar, Türk devletinin kulu ve köpeği olmaktan imtina etmemiş sağcı ve gelenekçiler bile bugün ancak PKK'nin açmış olduğu yolda Kürtlerin varolduğunu söyleyebiliyorlar.

2. Kürdistan isyan ile kaimdir. Orada başkaldıranlar asla yok olmazlar. Ancak kader, teslimiyetçi her Kürdü tarihin yol geçmez yerlerine gömmüştür. Bedirxan Bey, Şeyh Ubeydullah, Simkoyê Şikakî, Mehmûdê Berzencî, Şêx Said, Seyîd Riza, Îhsan Nûrî, Celadet ve Barzanîler neyse bugün Kürdistan bağımsızlık hareketinin kuzeydeki temsilcisi PKK de odur. Bilinmelidir ki Kürtler için isyan ettiği sürece bu siyasi nesebin yanında olmak her Kürdün boynunun borcudur.

3. Kürtler, PKK'yi zalim Türk devletine karşı bir ordu ve siyasal akılları olsun diye doğurdu, büyüttü ve ona sahip çıktı. Umut ve kurtuluş ondadır. Bugün işgalci güçler tarafından bu hareket tümüyle yok edilse de yerine yenisi inşa edilecektir. Türk devleti geçmişten beri Kürtlerin kurumlarını hedef almış ve Kürtlerin kurumsallaşmasının önüne geçmek için uğraşmıştır. Örneğin, medreseleri kapatarak kurumsal eğitimin, tekkeleri ve zaviyeleri kapatarak kurumsal inancın önüne geçtiği gibi Kürtlerin örgütlenmesine de karşı çıkmış ve her seferinde kanla bastırarak yok etmiştir. Bugün PKK'ye, DEP'ten BDP'ye Kürt partilerine ve KCK'ye yönelik baskılarının sebebi budur: Kürtleri kurumsuzlaştırmak... Kürtler buna dikkat etmeli ve tüm örgüt ve kurumlarına sahip çıkmalıdır...

4. Türk devleti, PKK'ye silah bıraktırmak uğraşı içinde fakat buna karşılık tek bir girişimde bile bulunmamaktadır. Bu, Kürtleri enayi yerine koymak değilse nedir? Kürtler asla silah bırakmamalı. Evet herkesin gönlü silahsız, kansız bir çözümden yanadır ama Türk devleti henüz bunu uygulayabilecek uygar bir akıl ve ahlaka sahip değildir... Gördüğüm kadarıyla PKK'nin bu konuyla ilgili tek hatası, Türk devletini de kendileri gibi insancıl, merhametli ve barıştan yana sanmasıdır. Barışta ısrarının sebebi budur oysa Kürtlerin güzel bir atasözü Türk siyasi aklıyla ilgili şöyle der: bextê Romê tunne...

5. Türk devleti son 10 yıldır her yaz ortaya Kürtlerle ilgili bir proje koyar ve her kış bu projeyi unutur. Dikkat edilirse Kürtlerle ilgili girişimleri de meclis tatilinden hemen önceye denk getirir. PKK ve Kürtler artık buna kanmamalıdır. Son günlerde şiddetlenen çatışmaları başlangıç kabul edersek Kürtlerin kasım ayına kadar vakti vardır. O zamana kadar PKK doğru bir savaş stratejisi izlemezse Kürtler bir yıl daha kaybedeceklerdir.

6. PKK, doğru bir savaş stratejisi ile isterse 3 ayda yıllardır şikayetçi olduğu AKP iktidarını devirip Türkiye'yi kaosa sürükleyebilir. Turizme ve büyükşehirlere yönelik 2-3 saldırı bile Türkiye'deki sıcak paranın yok olmasına ve ekonominin çökmesine sebep olur. Çünkü şu an Türkiye sıcak para sayesinde ayaktadır ve Türkler şunu iyi bilir: kötü ortam iyi parayı kovar...

7. Çatışmalar şiddetlendi ve PKK tıpkı 90'larda olduğu gibi Kürdistan'ın tüm bölgelerinde inisiyatifi ele almak üzere. PKK'nin tümüyle mevzilere yerleşmesi en fazla 10 gün daha alacaktır. Türk devleti şehirlere de yansıyacak olan şiddetli bir savaş durumunda ne yapabilir ki? Kürtleri tutuklamaya ve Kürt siyasetini kapatmaya mı çalışacaktır? Ne yapacaktır? Kürt siyasetinin artık Türkiye'de kaybedeceği hiçbir şey kalmamıştır. En fazla meclise gitmezler. Zaten ona niye gidiyorlar ki? Hatip Dicle'nin vekilliğinin düşürüldüğü günden bugüne Kürtler zaten ısrarla BDP'nin meclisi terketmesi gerektiğini söylemiyorlar mı? Üstelik 1923 darbesinden bu yana TBMM, Kürtler için meşru değildir. Kürtlere yönelik yapılacak sınırötesi harekatın tezkerelerinin alındığı bir meclis hangi Kürt için meşru olabilir? Kürtlerin henüz bir millet olarak tanınmadığı ve dillerinin bile resmen yasaklı olduğu bir ülkenin içinde millet geçen meclisinde Kürtlerin ne işi var sahiden?

8. Kürtler meclisten çekilmeyi tartışmamalı, acilen çekilmelidirler. Fakat bunun alternatifi olarak Kürdistan Meclisi'ni kurmalıdırlar. Kürt seçilmişlerinin, belediye başkanlarının her gün alındığı bir ortamda bu durum uluslararası arenada da Kürdistan meclisine meşruiyet sağlayacaktır.

9. Anladığım kadarıyla PKK, son günlerde kendi kadrolarına Türkiye'den ayrışmaya başlayın talimatı vermiş. Bu önemli bir gelişmedir ve savaşı da kaçınılmaz kılacaktır. Olanın bitenin gayet farkında olan Türkiye de PKK'nin bu sefer affetmeyeceğini gördüğü için CHP'yi de oyuna katıyor ve ona teklif verdirtiyor. Akıllarınca 'biz çözüyorduk, PKK saldırmaya başladı' demek için. Ama 'yimeyiz', PKK'nin uzun bir süredir sabrettiğini hepimiz biliyoruz. Bu durumda Türk devleti ikinci bir hamle olarak Kürt kökenli Türk namussuzları devreye sokacaktır. Örneğin bu süreçte, Metiner, Burkay, Güçlü, Kızılkaya ve Miroğlu gibi çapsız entelektüel ve liderleri de bol bol göreceğiz.

10. KCK operasyonları kapsamında birçok Kürt seçilmiş gibi dün Van belediye başkanı Bekir Kaya da tutuklandı. Deprem ve Roboskî'den sonra çaresiz kaldığı bir anda halkı için gizli gizli ağlamış bir başkanın tutuklanması Kürtlerde yeni bir kırılmaya yol açacaktır. Fakat buradan Kürtlere ve Kürt hareketine bir hatırlatmada bulunmak doğru olacaktır. Çare dayak yerken ya da tutuklanırken slogan atmak değil karşılık vermektir. Van belediye başkanına karşılık Bursa belediye başkanı o gece rahat uyuyabiliyorsa bu kardeşliğe sığmadığı gibi bundan sonra gelişecek durumlarda da sizi suçlu yapar...

[İbrahim Halil Baran]