10 Mayıs 2012 Perşembe

Gulistan Gulê

Kürt kardeşim.. Kürdün heybesine hep  mevsim gözetmeksizin üşümek düşer..  Bazen Malatya’da bir morgda 23 beden bir yanık ayakla, bazen bir dağ başında parçalanmış yavru ceylanla..  Bazen Halepçe’de elma kokusuyla, bazen Wan’da 33 kurşunla.. Üşür buz tutar bedeni,toprağa düşen her canla bütünleşmek istercesine.. Dedim ya mevsim fark etmez.. İster bahar, ister yaz, ister kış olsun.. Yine uyanmaktan korktuğumuz hergün gibi, kapkara bir güne uyandık. Tarih tekerrürden ibaret diye bir söz vardır ya hani.. Bir kez daha kanıksadık gerçekliğini.. Kürde uzun yıllar boyunca reva görülen ölüm, katliam bir kez daha gün yüzüne çıktı.. İliklerimize kadar üşüdük yine.. Ve ben şuan akşamın ölüm kokan bir saatinde bir batı şehrinin hala toprak yollu kenar bir mahallesinden yazıyorum sana. Sana söylüyorum Kürt kardeşim, evet sana! Belki şuan kendi öz vatanında, kanın, gözyaşının tam ortasında yaşayan sana. Belki ben gibi batıda bir kentin ücra bir mahallesinde yaşayan sana.. Yada şuan kalabalıklığı yalnızlığa evrilen büyük bir şehrin göbeğinde yaşayan sana.. Kardeşlerinin yaşadığı zulme vakıfsın sende en az ben kadar. Onların yakınında yaşasan da yaşamasan da, yaşadıkları her kırımda seninde benim gibi canından can gittiğine eminim. O yüzden daha fazla anlatmayacağım bu sefer acıyı, sızıyı, sancıyı.. Şuan şu dakika her neredeysen dur ve düşün istiyorum. Kardeşlerin ölüyorken, kardeşlerin katlediliyorken, kardeşlerin gözaltına alınıyorken sen nerdesin ve ne yapıyorsun? Dur ve düşün! Onlar sırf senin kardeşin oldukları için yok ediliyorken, senin kardeşlerin oldukları için özgürlüklerinden koparılıyorken sen şuan şu dakika bunu düşünmekten başka ne yapıyorsun. Biliyorum üzülüyorsun, biliyorum kanıyor yüreğinin en ücra köşesi, ama ahlanıp vahlanmaktan başka, ateşe atılan kardeşlerin kurtulsun artık diye ne yapıyorsun? Dur ve düşün! Daha doğrusunu yazmak gerekirse ne yapıyoruz. Durup, düşünelim.. Düşün! sen ya da senin iraden bir batı şehrinde yanlışlıkla tek bir sivile zarar vermiş olsaydı, ya da var olan özgürlük mücadelen içinde senin canın, kanın kardeşin gerilla yerine bir asker ölmüş olsaydı eğer; sen, eşin, kardeşin, annen evinde işyerinde büyük bir hakarete ve hatta linçe maruz kalmayacak mıydı? Düşün! sen 35 kardeşini daha yeni katırlar üstünde ölüme uğurlarken senin acını sözde sana kardeş diyenler ne kadar paylaştı? Düşün! en son ne zaman kendi dilinde düşündüğünü, düşün! en son ne zaman kendi dilinde rüyalar gördüğünü, kendi bedenine hapsolmuş kimliğini düşün!… Düşün, eşin, dostun, arkadaşlarına, iş yerindeki patronuna, okuldaki hocana, komşuna, sevdiğine yıllarca yalan söylediğini, kendi içinde hapsettiğin Kürtlüğünü düşün! Doğru yaa, sen düşünemezsin de, düşünmek bile yasak sana. Eriyor kendi içine hapsettiğin Kürtlüğün, sen bunlara sessiz kalırken, kardeşlerin ölüyor ve sen eriyorsun git gide, geriye toprak olacak bedenin kalıyor! Bir mezar taşından geriye bırakacak bir şeyin yok evlatlarına, ülkesiz,dilsiz kalıyor evlatların sen sessiz kalırken…. Silkelen ve uyan artık.. Dizginlerinden kurtul. Acıyı hissetmekten bir adım öteye git.. Hissini direncine iliştir. Yık esaret zincirlerini. Çocuklarına kadar politize olmuş bir halk, davasından vazgeçmez bunu anla, bunu anlat, bunu göster! Çoluğunu çocuğunu içeri atarak, katlederek, dünden daha faşist bir tutumla saldırarak, ölümle bu kadar iç içe olmuş bir halk susturulamaz! Artık bunu en net şekliyle gösterme zamanı. Kalk ve dimdik dur halkının asil gücüyle. Gün zulme karşı birlik günüdür. Gün katledilen onca canın hesabını sorma günüdür. Unutma sessiz kaldığın her gün, bu zulme ortak olansın. Ve en çokta kardeşlerinin vebali üstünedir senin. Silkelen ve uyan artık. Gülistan Gulê Depê.  A-Med News Agency www.ajansamed.com Gulistan Gulê Depê Yazarın Tüm Yazıları Gulistan Gulê Depê Gulistanin websitesi

Umutsuzluğun adı barış Faysal Dağlı tarafından yazıldın

Umutsuzluğun adı barış Faysal Dağlı tarafından yazıldın. Perşembe, 10 Mayıs 2012 16:11 Yazarlar - Nivîskar - Metin Çiyayî Bin yıldır uyuyan ve hep uykusunda barış rüyaları gören tek bir halk var Kürtler. Kürt halkı bin yıldır dini adına, kardeşlik adına, insanlık adına hep uyudu ve hep uykusunda barışı gördü. Her kutsal Newroz'da rengârenk elbisesini giymiş bağımsız özgür Kürdistan topraklarında halaya durduğunu hayal ederek uyudu ve her zaman kâbuslarla uyandı.  Bin yılın yalnızlığını, savaşını, katliamını, yoksulluğunu ve köle olarak yaşamının utancını omzunda taşıdı. Yüzlerce kez isyan etti. Binlerce kez savaştı ve her savaş sonunda katliama uğradı. Son yüz yılda son bin yıldan farklı değil. Yeryüzünde savaşta, kahramanlıkta ve sadakatte Kürtlerin erdemine ulaşabilmiş başka bir halkın olduğuna inanmıyorum. Böyle bir halkın hep açlık, sefalet ve ilkel koşullarda yaşama mahkûm edilmesi dünyadaki en büyük adaletsizliktir. Adaletin olmadığı bir dünyada ise Kürtlerin bu saflıkla bağımsız olması, özgür olması düşünülemezdi. Zaten olmadı da. Birkaç küçük beyliği saymasak Kürtlerin en uzun devlet geleneği milattan önceki döneme yani Mezopotamya uygarlığına tekabül eder. Kürt halkı Mezopotamya uygarlığını altın tepside diğer halklara armağan edip kendi dağına çekildi.  Adeta derviş yaşamıyla, etliye sütlüye karışmayarak dağları doğası ve tanrısıyla baş başa kalarak sofi hayatı yaşadı.  Azla yetinmesini bilen aza kanat eden ve hiçbir dönemde halk olarak kimsenin hakkına hukukuna tecavüz etmeyen ilkel ama uygar bir yaşam seçti. Her dönem hak hukuk ve tanrının adaletine sığınan bu kadim halk ne zaman ki çapulcu, istilacı halklar kapısına dayandı o zaman ya Allah diyip silaha sarıldı. Birçok uzun yıllar geçici yenilgiler alsa da, şehir ve kasabaları, ovaları kaybetse de dağlarını savundu. Dağlı yaşamdan asla ve asla taviz vermedi. Ve herkese her şeye inat o dağlarda yaşamını bugüne kadar sürdürdü. Kürtlerin yazılmayan tarihi incelendiğinde kahramanlıklarla doludur. Bireysel kahramanlıktan ulusal kahramanlığa kadar her şeyi Kürt dengbejlerin kılamlarında bulmak mümkündür. Her kılanda ihanetin, çaresizliğin düşmanın şeytani dehasının izlerine rastlamak mümkündür. Kürtlerin en büyük çaresizliği ise tarihten günümüze kucak açtığı, yerleşmesine izin verdiği halkların ihanetçi tutumu olmuştur. Her savaşta din adına kardeşlik ve komşuluk adına Kürtleri kandırarak zaferler kazanmış bu halklar her zaferden sonra Kürtlere ihanet etmesidir. Kürtler Dağları için gösterdiği kahramanlığı komşu halkların savaşlarında da göstermiştir. Savaşta gösterdiği, sadakat ve kahramanlık hep klana ihanet olarak dönmüştür. Tarihteki son ihanet ise kurtuluş savaşıdır. Türkiye cumhuriyetini birlikte savaşarak kurtaran ve adına ortak vatan denilen Türkiye Cumhuriyetinde değil ortak köle olarak bile kabul edilmediler. Kölelerin bir adı statüsü varken dört parçaya bölünen Kürtlerin ne bir adı ne bir statüsü oldu. Garibim, onlar daha köylerinde koyunların hastalıklarıyla uğraşırken, İslam adına kaybedilen Osmanlı topraklarını kâfirlerden kurtarmayı düşlerken, Türkler Kürtleri de askere alarak bir milyonluk orduya ulaşmışlardı. Kürtler en ilkel tarım aletleriyle, susuzluk ve yoksullukla tarımla uğraşırken Türkler Kürdistan'ın bütün herşeyine sahip olmuşlardı. Devletleri vardı. Orduları vardı ve Osmanlıdan kalan paçavra devlet yapısından modern devlet yapısına geçmişlerdi. Onlar yavaş yavaş ekonomiye hâkim olurken, okurken uluslar arası arenada,  Birleşmiş Milletlerde yerini alırken Kürt halkı yavaş yavaş mum gibi erimekteydi. Zira faşist, sömürgeci devlet yavaş yavaş Kürdün beynine, zihnine, tarihine, gelmişine geçmişine hâkim oluyordu. Birkaç aydının baş kaldırışı, birkaç isyanın uluslararası arenada yalnız kalmış Kürtlere katliamdan başka ne getirisi olabilirdi. Zira eli opülesi Sarı Hocamızın dediği gibi uluslar arası sömürge bile olamayan Kürdistan'ın Kürt halkı kimin umurundaydı. İngiliz Kraliyet ailesi Kürtlerin Osmanlı, Arap, Acem ve Türk devletinin yanında yer almasını unutamamıştı ve Kürdistan'ın dört parçaya bölünmesine imza atmıştı. Dünya değişti ve Kürtler o tatlı düşlerinden uyandılar. Bin yıllık yalan dolan kardeşliğinin farkına vardılar. Ve tekrar dağları mesken tuttular. O gün bugündür süpürgecilerin gözlerine barut kaçtı. Gözleri kan çanağına döndü. Şimdi bin yıllık kardeşe ihanetin hesabını Kürt halkı soracak. Yapılan katliamları, soykırımların, zindan ve işkencenin hesabını soracak. Bakalım hangi sömürgeci devlet bunun hesabını ve insanlık vicdanında bedelini ödeyecek. İşte 21. yüz yıl Kürtlerin özgürleştiği yüz yıl olacak. Ya diğer halklarla birlikte ya da tek başına. Kararı bin yıldır Kürtlere ihanet eden halklar ve var olan çürümüş, posası çıkmış devletler verecek.

6 Mayıs 2012 Pazar

Yeni Kürt kuşağı radikalleşiyor

Yeni Kürt kuşağı radikalleşiyor
Amed Dicle
15 Ocak 2012
Türk savaş uçaklarının Roboski'de 35 Kürt gencini katlettiği gün, İngiliz The Guardian gazetesinde Constanze Letsch imzasıyla "Türkiye’de Kürt sorunu" konulu bir makale yayınlandı. 
Gündem bir anda Türk jetlerinin gerçekleştirdiği Roboski katliamına kayınca, haliyle The Guardian’daki yazı, Kürt ve Türk kamuoyundan hak ettiği tepkiyi göremedi.
Constanze Letsch’ın makalesinde, son dönemde Kürdistan ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerin, Kürt gençlerini ‘radikalleştirdiği’ üzerinde durulmuş. Letsch, Kürdistan ve Türkiye’nin bazı kentlerinde yaptığı bir takım görüşmelerden sonra yeni kuşak Kürtler’deki ‘kopuşun’ tahlilini yapıyor.
Makalede, özellikle ‘KCK davası' adı altında yürütülen tutuklama furyaları ile ' Kürtlerin kitlesel olarak yargılandığına’ ilişkin çarpıcı tespitler sunuyor. Cezaevlerine atılan binlerce seçilmiş Kürt siyasetçinin, PKK’ye karşı yapılan ve kimyasal silahların yoğun olarak kullanıldığı askeri operasyonların, Kürt toplumunda ve özellikle Kürt gençleri üzerinde yarattığı ciddi sosyolojik etkinin yansımaların meseleyi 'dışarıdan' gözlemleyenlere bile ne denli etkili yansıdığını anlamak için söz konusu makaleyi okumakta fayda var.
Gazeteci Constanze Letsch analizinde, yurtdışı yasağı bulunduğu için yakalandığı ölümcül ‘Herediter derin ven trombozu’ hastalığının tedavisi yapılamadığı için ölüme terk edilen Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ve çeşitli insan hakları savunucuları ile akademisyenlerin görüşlerine de yer vermiş.
Demirbaş’da Türk devletinin Kürtlere yönelik son yıllarda sistematik olarak artan şiddetin yeni kuşak Kürtlerde öfkenin artmasına neden olduğunu vurgulamakta.
Demirbaş'ın görüşleri özellikle önemli, çünkü kendisi çok dilli belediyecilik nedeniyle görevden alınıp cezaevine konulan, buna rağmen ikinci defa yüksek oy oranıyla seçilen bir belediye başkanı. 2 sene önce genç yaştaki oğlu babasına "sivil siyasetle çözüm olmaz" diyerek dağa çıktı ve şuan bir HPG gerillası…
Bir kişi bazen milyonlardaki algıyı ifade edip pratikleştirebiliyor. Bu olgudan yola çıkarak; Demirbaş’ın oğlunun, Kürt gençlerinin duygu ve düşünce dünyasını yansıttığı sonucuna varabiliriz.
Guardian’daki yazıdan bir kaç gün sonra, HPG Anakarargah komutanı Nurettin Sofi’nin ROJ TV’de bir röportajı yayınlandı.
Nurettin Sofi, 2011 yılında 1.300’den fazla Kürt gencinin gerilla saflarına katıldığını açıkladı.
Aynı günlerde KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık ANF’deki açıklamasında 2011 yılında gerillaya katılımın geçmiş yıllara oranla ikiye katladığını açıkladı.
Son bir kaç yıldır ve özellikle 2011 yılında bu analiz ve açıklamaları tamamlayan bir çok olay yaşandı.
Örneğin; Barış ve Demokrasi partisinin gençlik meclislerinde çalışan yüzlerce genç tutuklandı.
Çeşitli demokratik gösteri, protesto, eylem ve etkinliklere katılan yüzlerce Kürt genci üniversitelerden uzaklaştırıldı.
‘Okuldan’ uzaklaştırılmayıp katledilenler de oldu tabii. Şerzan Kurt ve Aydın Erdem, Kürt gençleri için sembol olmuş iki isim…
Ya Cüneyt Ertuş'u hatırlıyor musunuz?
Hani 2008 yılında 17 yaşındaydı Newroz kutlamasına katıldığı için polisler tarafından kolu kırılan Kürt genci...
Kolu polisler tarafından çevrilip kırıldığında bir gazetecinin kamerası kayıttaydı ve her izlediğinde insanın isyan edesi gelen o görüntüyü neredeyse bütün dünya izledi.
Cüneyt şimdi 20 yaşında düşünsel ve fiilen bir militan…
20’li yaşlarındaki Kürt gazeteci Hamdiye Çiftçi ise polislerin bu vahşetini haber yaptığı için 20 aydır Bitlis cezaevinde…
Cüneyt’in kolunu kıran polisler, Hamdiye’yi tutuklayan savcı ve mahkemeler tarafında sorgulanmadı, başka işkenceler yapmak üzere hükümet tarafından başka bölgelerde görevlendirildiler.
Cihan Kırmızıgül?
Onunkisi film tadında, siyah beyaz bir "poşu" hikayesi...
20li yaşlarında bir üniversite öğrencisi Cihan. Kürt... Kendi halkının meşru hakları için düzenlenen demokratik aktivitelerden birine katılıp poşu taktığı için 23 aydır tutuklu. Daha ne kadar tutuklu kalacağı net değil ama hakkında 45 yıl hapis cezası isteniyor.
"Poşu" trajikomedyasının "fular" versiyonu da var elbet...
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Zeynep Altınkaynak taktığı fulardan 7 aydır tutuklu bulunuyor. Hakkında 19 yıl hapis cezası isteniyor.
Bu örneklerden de anlaşıldığı üzere, AKP Hükümetinin Kürtleri toplum olarak kabullenme ve bu kabulden yola çıkarak Kürtlerin toplumsal hak ve hukukunu tanıma gibi bir anlayışı ve kaygısı kesinlikle yoktur.
Böyle bir anlayış olmadığı gibi kendisine aykırı bulduğu her düşünce ve etkinliği bertaraf etme çabasında olan AKP hükümeti, bu bağlamda ciddi bir paranoya yaşamaktadır.
‘KCK operasyonu’ diyerek neredeyse AKPli olmayan her Kürt hedef haline getirmek, tutuklamak, öğrenci ise okuldan atmak, ‘kaçakçıysa’ savaş uçaklarıyla öldürmek, işçi ise linç ettirmek, bu paranoyanın dışavurumudur.
Bu durum; Kürt sorununu sosyolojik olarak bambaşka bir evreye doğru götürmektedir. 
Devletin bu paranoyasının Kürt gençlerinde yarattığı psikolojik etki nedeniyle, Kürtlerin sorunun çözümü için ; 'Sayın Öcalan ve PKK’ile müzakere edilmeli' talebi bile artık bu sorunu çözümünde Kürt gençlerini tatmin edebilecek seviye açısından yeterli bir talep olamayabilir.
Bu noktada düşünmesi gereken devletin kendisidir. 
Dağ’a gitmekten başka yol bırakmıyorsan, "Dağ’da ne işleri var?" demenin anlamı da kalmaz...
Kürtler her sabah uyandığında ilk refleks olarak "acaba bugün neresi basıldı, kimler alındı?" diye televizyon ve ajanslara bakıyor.
Bu 'cadı avı' zihniyetinin teorisyenleri ve uygulayıcıları ise kendi kamuoylarını uyutmaya yönelik ‘PKK her evden bir kişinin ölmesini istiyor' gibi sapıkça teori ve fikirleri yayıyorlar. 
Oysa asıl uyuyanların kendileri olduklarının farkında bile değiller.

Yeni Kürt kuşağı radikalleşiyor Amed Dicle 15 Ocak 2012 Türk savaş uçaklarının Roboski'de 35 Kürt gencini katlettiği gün, İngiliz The Guardian gazetesinde Constanze Letsch imzasıyla "Türkiye’de Kürt sorunu" konulu bir makale yayınlandı. Gündem bir anda Türk jetlerinin gerçekleştirdiği Roboski katliamına kayınca, haliyle The Guardian’daki yazı, Kürt ve Türk kamuoyundan hak ettiği tepkiyi göremedi. Constanze Letsch’ın makalesinde, son dönemde Kürdistan ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerin, Kürt gençlerini ‘radikalleştirdiği’ üzerinde durulmuş. Letsch, Kürdistan ve Türkiye’nin bazı kentlerinde yaptığı bir takım görüşmelerden sonra yeni kuşak Kürtler’deki ‘kopuşun’ tahlilini yapıyor. Makalede, özellikle ‘KCK davası' adı altında yürütülen tutuklama furyaları ile ' Kürtlerin kitlesel olarak yargılandığına’ ilişkin çarpıcı tespitler sunuyor. Cezaevlerine atılan binlerce seçilmiş Kürt siyasetçinin, PKK’ye karşı yapılan ve kimyasal silahların yoğun olarak kullanıldığı askeri operasyonların, Kürt toplumunda ve özellikle Kürt gençleri üzerinde yarattığı ciddi sosyolojik etkinin yansımaların meseleyi 'dışarıdan' gözlemleyenlere bile ne denli etkili yansıdığını anlamak için söz konusu makaleyi okumakta fayda var. Gazeteci Constanze Letsch analizinde, yurtdışı yasağı bulunduğu için yakalandığı ölümcül ‘Herediter derin ven trombozu’ hastalığının tedavisi yapılamadığı için ölüme terk edilen Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ve çeşitli insan hakları savunucuları ile akademisyenlerin görüşlerine de yer vermiş. Demirbaş’da Türk devletinin Kürtlere yönelik son yıllarda sistematik olarak artan şiddetin yeni kuşak Kürtlerde öfkenin artmasına neden olduğunu vurgulamakta. Demirbaş'ın görüşleri özellikle önemli, çünkü kendisi çok dilli belediyecilik nedeniyle görevden alınıp cezaevine konulan, buna rağmen ikinci defa yüksek oy oranıyla seçilen bir belediye başkanı. 2 sene önce genç yaştaki oğlu babasına "sivil siyasetle çözüm olmaz" diyerek dağa çıktı ve şuan bir HPG gerillası… Bir kişi bazen milyonlardaki algıyı ifade edip pratikleştirebiliyor. Bu olgudan yola çıkarak; Demirbaş’ın oğlunun, Kürt gençlerinin duygu ve düşünce dünyasını yansıttığı sonucuna varabiliriz. Guardian’daki yazıdan bir kaç gün sonra, HPG Anakarargah komutanı Nurettin Sofi’nin ROJ TV’de bir röportajı yayınlandı. Nurettin Sofi, 2011 yılında 1.300’den fazla Kürt gencinin gerilla saflarına katıldığını açıkladı. Aynı günlerde KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık ANF’deki açıklamasında 2011 yılında gerillaya katılımın geçmiş yıllara oranla ikiye katladığını açıkladı. Son bir kaç yıldır ve özellikle 2011 yılında bu analiz ve açıklamaları tamamlayan bir çok olay yaşandı. Örneğin; Barış ve Demokrasi partisinin gençlik meclislerinde çalışan yüzlerce genç tutuklandı. Çeşitli demokratik gösteri, protesto, eylem ve etkinliklere katılan yüzlerce Kürt genci üniversitelerden uzaklaştırıldı. ‘Okuldan’ uzaklaştırılmayıp katledilenler de oldu tabii. Şerzan Kurt ve Aydın Erdem, Kürt gençleri için sembol olmuş iki isim… Ya Cüneyt Ertuş'u hatırlıyor musunuz? Hani 2008 yılında 17 yaşındaydı Newroz kutlamasına katıldığı için polisler tarafından kolu kırılan Kürt genci... Kolu polisler tarafından çevrilip kırıldığında bir gazetecinin kamerası kayıttaydı ve her izlediğinde insanın isyan edesi gelen o görüntüyü neredeyse bütün dünya izledi. Cüneyt şimdi 20 yaşında düşünsel ve fiilen bir militan… 20’li yaşlarındaki Kürt gazeteci Hamdiye Çiftçi ise polislerin bu vahşetini haber yaptığı için 20 aydır Bitlis cezaevinde… Cüneyt’in kolunu kıran polisler, Hamdiye’yi tutuklayan savcı ve mahkemeler tarafında sorgulanmadı, başka işkenceler yapmak üzere hükümet tarafından başka bölgelerde görevlendirildiler. Cihan Kırmızıgül? Onunkisi film tadında, siyah beyaz bir "poşu" hikayesi... 20li yaşlarında bir üniversite öğrencisi Cihan. Kürt... Kendi halkının meşru hakları için düzenlenen demokratik aktivitelerden birine katılıp poşu taktığı için 23 aydır tutuklu. Daha ne kadar tutuklu kalacağı net değil ama hakkında 45 yıl hapis cezası isteniyor. "Poşu" trajikomedyasının "fular" versiyonu da var elbet... Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Zeynep Altınkaynak taktığı fulardan 7 aydır tutuklu bulunuyor. Hakkında 19 yıl hapis cezası isteniyor. Bu örneklerden de anlaşıldığı üzere, AKP Hükümetinin Kürtleri toplum olarak kabullenme ve bu kabulden yola çıkarak Kürtlerin toplumsal hak ve hukukunu tanıma gibi bir anlayışı ve kaygısı kesinlikle yoktur. Böyle bir anlayış olmadığı gibi kendisine aykırı bulduğu her düşünce ve etkinliği bertaraf etme çabasında olan AKP hükümeti, bu bağlamda ciddi bir paranoya yaşamaktadır. ‘KCK operasyonu’ diyerek neredeyse AKPli olmayan her Kürt hedef haline getirmek, tutuklamak, öğrenci ise okuldan atmak, ‘kaçakçıysa’ savaş uçaklarıyla öldürmek, işçi ise linç ettirmek, bu paranoyanın dışavurumudur. Bu durum; Kürt sorununu sosyolojik olarak bambaşka bir evreye doğru götürmektedir. Devletin bu paranoyasının Kürt gençlerinde yarattığı psikolojik etki nedeniyle, Kürtlerin sorunun çözümü için ; 'Sayın Öcalan ve PKK’ile müzakere edilmeli' talebi bile artık bu sorunu çözümünde Kürt gençlerini tatmin edebilecek seviye açısından yeterli bir talep olamayabilir. Bu noktada düşünmesi gereken devletin kendisidir. Dağ’a gitmekten başka yol bırakmıyorsan, "Dağ’da ne işleri var?" demenin anlamı da kalmaz... Kürtler her sabah uyandığında ilk refleks olarak "acaba bugün neresi basıldı, kimler alındı?" diye televizyon ve ajanslara bakıyor. Bu 'cadı avı' zihniyetinin teorisyenleri ve uygulayıcıları ise kendi kamuoylarını uyutmaya yönelik ‘PKK her evden bir kişinin ölmesini istiyor' gibi sapıkça teori ve f


Amed Dicle
15 Ocak 2012
Türk savaş uçaklarının Roboski'de 35 Kürt gencini katlettiği gün, İngiliz The Guardian gazetesinde Constanze Letsch imzasıyla "Türkiye’de Kürt sorunu" konulu bir makale yayınlandı. 
Gündem bir anda Türk jetlerinin gerçekleştirdiği Roboski katliamına kayınca, haliyle The Guardian’daki yazı, Kürt ve Türk kamuoyundan hak ettiği tepkiyi göremedi.
Constanze Letsch’ın makalesinde, son dönemde Kürdistan ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerin, Kürt gençlerini ‘radikalleştirdiği’ üzerinde durulmuş. Letsch, Kürdistan ve Türkiye’nin bazı kentlerinde yaptığı bir takım görüşmelerden sonra yeni kuşak Kürtler’deki ‘kopuşun’ tahlilini yapıyor.
Makalede, özellikle ‘KCK davası' adı altında yürütülen tutuklama furyaları ile ' Kürtlerin kitlesel olarak yargılandığına’ ilişkin çarpıcı tespitler sunuyor. Cezaevlerine atılan binlerce seçilmiş Kürt siyasetçinin, PKK’ye karşı yapılan ve kimyasal silahların yoğun olarak kullanıldığı askeri operasyonların, Kürt toplumunda ve özellikle Kürt gençleri üzerinde yarattığı ciddi sosyolojik etkinin yansımaların meseleyi 'dışarıdan' gözlemleyenlere bile ne denli etkili yansıdığını anlamak için söz konusu makaleyi okumakta fayda var.
Gazeteci Constanze Letsch analizinde, yurtdışı yasağı bulunduğu için yakalandığı ölümcül ‘Herediter derin ven trombozu’ hastalığının tedavisi yapılamadığı için ölüme terk edilen Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ve çeşitli insan hakları savunucuları ile akademisyenlerin görüşlerine de yer vermiş.
Demirbaş’da Türk devletinin Kürtlere yönelik son yıllarda sistematik olarak artan şiddetin yeni kuşak Kürtlerde öfkenin artmasına neden olduğunu vurgulamakta.
Demirbaş'ın görüşleri özellikle önemli, çünkü kendisi çok dilli belediyecilik nedeniyle görevden alınıp cezaevine konulan, buna rağmen ikinci defa yüksek oy oranıyla seçilen bir belediye başkanı. 2 sene önce genç yaştaki oğlu babasına "sivil siyasetle çözüm olmaz" diyerek dağa çıktı ve şuan bir HPG gerillası…
Bir kişi bazen milyonlardaki algıyı ifade edip pratikleştirebiliyor. Bu olgudan yola çıkarak; Demirbaş’ın oğlunun, Kürt gençlerinin duygu ve düşünce dünyasını yansıttığı sonucuna varabiliriz.
Guardian’daki yazıdan bir kaç gün sonra, HPG Anakarargah komutanı Nurettin Sofi’nin ROJ TV’de bir röportajı yayınlandı.
Nurettin Sofi, 2011 yılında 1.300’den fazla Kürt gencinin gerilla saflarına katıldığını açıkladı.
Aynı günlerde KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık ANF’deki açıklamasında 2011 yılında gerillaya katılımın geçmiş yıllara oranla ikiye katladığını açıkladı.
Son bir kaç yıldır ve özellikle 2011 yılında bu analiz ve açıklamaları tamamlayan bir çok olay yaşandı.
Örneğin; Barış ve Demokrasi partisinin gençlik meclislerinde çalışan yüzlerce genç tutuklandı.
Çeşitli demokratik gösteri, protesto, eylem ve etkinliklere katılan yüzlerce Kürt genci üniversitelerden uzaklaştırıldı.
‘Okuldan’ uzaklaştırılmayıp katledilenler de oldu tabii. Şerzan Kurt ve Aydın Erdem, Kürt gençleri için sembol olmuş iki isim…
Ya Cüneyt Ertuş'u hatırlıyor musunuz?
Hani 2008 yılında 17 yaşındaydı Newroz kutlamasına katıldığı için polisler tarafından kolu kırılan Kürt genci...
Kolu polisler tarafından çevrilip kırıldığında bir gazetecinin kamerası kayıttaydı ve her izlediğinde insanın isyan edesi gelen o görüntüyü neredeyse bütün dünya izledi.
Cüneyt şimdi 20 yaşında düşünsel ve fiilen bir militan…
20’li yaşlarındaki Kürt gazeteci Hamdiye Çiftçi ise polislerin bu vahşetini haber yaptığı için 20 aydır Bitlis cezaevinde…
Cüneyt’in kolunu kıran polisler, Hamdiye’yi tutuklayan savcı ve mahkemeler tarafında sorgulanmadı, başka işkenceler yapmak üzere hükümet tarafından başka bölgelerde görevlendirildiler.
Cihan Kırmızıgül?
Onunkisi film tadında, siyah beyaz bir "poşu" hikayesi...
20li yaşlarında bir üniversite öğrencisi Cihan. Kürt... Kendi halkının meşru hakları için düzenlenen demokratik aktivitelerden birine katılıp poşu taktığı için 23 aydır tutuklu. Daha ne kadar tutuklu kalacağı net değil ama hakkında 45 yıl hapis cezası isteniyor.
"Poşu" trajikomedyasının "fular" versiyonu da var elbet...
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Zeynep Altınkaynak taktığı fulardan 7 aydır tutuklu bulunuyor. Hakkında 19 yıl hapis cezası isteniyor.
Bu örneklerden de anlaşıldığı üzere, AKP Hükümetinin Kürtleri toplum olarak kabullenme ve bu kabulden yola çıkarak Kürtlerin toplumsal hak ve hukukunu tanıma gibi bir anlayışı ve kaygısı kesinlikle yoktur.
Böyle bir anlayış olmadığı gibi kendisine aykırı bulduğu her düşünce ve etkinliği bertaraf etme çabasında olan AKP hükümeti, bu bağlamda ciddi bir paranoya yaşamaktadır.
‘KCK operasyonu’ diyerek neredeyse AKPli olmayan her Kürt hedef haline getirmek, tutuklamak, öğrenci ise okuldan atmak, ‘kaçakçıysa’ savaş uçaklarıyla öldürmek, işçi ise linç ettirmek, bu paranoyanın dışavurumudur.
Bu durum; Kürt sorununu sosyolojik olarak bambaşka bir evreye doğru götürmektedir. 
Devletin bu paranoyasının Kürt gençlerinde yarattığı psikolojik etki nedeniyle, Kürtlerin sorunun çözümü için ; 'Sayın Öcalan ve PKK’ile müzakere edilmeli' talebi bile artık bu sorunu çözümünde Kürt gençlerini tatmin edebilecek seviye açısından yeterli bir talep olamayabilir.
Bu noktada düşünmesi gereken devletin kendisidir. 
Dağ’a gitmekten başka yol bırakmıyorsan, "Dağ’da ne işleri var?" demenin anlamı da kalmaz...
Kürtler her sabah uyandığında ilk refleks olarak "acaba bugün neresi basıldı, kimler alındı?" diye televizyon ve ajanslara bakıyor.
Bu 'cadı avı' zihniyetinin teorisyenleri ve uygulayıcıları ise kendi kamuoylarını uyutmaya yönelik ‘PKK her evden bir kişinin ölmesini istiyor' gibi sapıkça teori ve fikirleri yayıyorlar. 
Oysa asıl uyuyanların kendileri olduklarının farkında bile değiller.
Selam dostlarım bu benim blogger daki ilk yazım.
ilk yazımın ilk konusun gunun anlamına uygun olsun diye Deniz Gezmis ve yoldaslarına atfen yazdım.
Ben temuz 1990 yılında Ankara Asri mezarlıgında Denizin mezarınıziyarete gittigimde  Denizin mezarına 3  karanfilleri bırakıp mezarının etrafinı temizledim.Mezar bakımsız yanlızdı sanki unutulmus bir hali vardı.Bir adım geri cekilip sol elim havada zafer isareti yaptım bir dakkika boyunca aklımdan gecenleri duygularımı sizinle paylasmak istiyorum.
Sevgili Deniz Turkiye nin tam bagımsız olması icin verdigin mucadeleyi saygıyla anıyororum ABD gudumune girmis devletin benim halkımı yok ediyor tarihten silmeye calısıyor.Keske sen daha iyi anlasılır vede mucadelende arkanda ulkenin cogunlugu olsaydı bu haklı  mucadelende. Benim halkım da senin gibi anlasılamadı yada yanlıs yorumlandıgından hak ettigi destegi goremedi. Insan oglu umutları ile var olur bu umutlarla mucadele eder ozgur kurt halkının daima seni saygıyla anacaktır.YASASIN HALKLARIN KARDESLiGi diyip ordan ayrıldım.bu gun 6.mayis 2012 Deniz ve yoldaslari buyuk bir kitle tarafindan yeniden hatırlandı umudum odur ki gelecek yillarda daha anlasılmıs bir Deniz ve arkadasları haklı mucadelelerinin hak ettigi yeri ve cogunluga ulasması ve ben yeniden haykırı yorum YASASIN HALKLARIN KARDESLiGi .