6 Temmuz 2013 Cumartesi

‘Dokunulmazlıklar’ meselesinin özü...

Günay ASLAN
Güncellenme : 06.07.2013 05:11
Mısır’daki askeri darbenin ardından Türkiye’de sokakların yeniden hareketlenmesi bekleniyor.

Zira, Ortadoğu’da ılımlı İslam projesinin çöktüğü, Batı dünyasının siyasal İslam’la yollarını ayırdığı ve “laik muhalefetin” yeniden iktidara taşınacağı yorumlarını yapıldığı yeni süreçte eski Türkiye’nin efendisi Cumhuriyetçi Türkler hayli heyecanlanmışa benziyor.

Bunların Gezi’de yarım kalanı tamamlanmaya çalışacakları anlaşılıyor. Bunun ne tür sonuçlar doğuracağını elbette bugünden kestirmenin imkanı bulunmuyor.

Ama yine de Mısır sonrasında bölge gibi Türkiye’nin de yeni krizlerle karşı karşıya kalacağını görmek gerekiyor. Elbette Mısır’da darbe geliyorum diyordu.

Özünde bir demokrasi dinamiği olan siyasal İslam’ın demokrasiyi bir türlü içine sindirememesi; demokratik, katılımcı bir siyasal düzen yerine hegemonya inşa etmeye yönelmesi yüzünden Mısır’da işler sarpa sarmış, kriz kapıya dayanmıştı.

Mübarek’in devrilmesinin ardından başa geçen Mursi Mısır halklarının değişim ve demokrasi taleplerini hayata geçirmek, demokratik bir sistemin inşa edilmesine öncülük etmek yerine despotizme yöneldi.

Bütün toplumsal kesimleri demokratik değerler etrafında birleştirecek ve herkesi kucaklayacak bir demokrasi yeteneği sergileyemedi.

Aradan geçen bir yılı askerden aldığı yetkileri tekeline geçirmekle geçirdi. Ayrıca halkın ağır ekonomik sorunlarını da çözemedi. Şurası bir gerçek; Mursi demokrasi ve rafah konusunda Mısır’a umut vermedi. Verseydi şimdi koltuğunda oturuyor olacaktı.

Ancak olmadı. Onun bu tutumu rakiplerine fırsat verdi. Sonrası biliniyor; önce kitleler sokağa indi ardından ordu devreye girdi ve Mursi devrildi.

Elbette bunlar “iç” nedenlerdi; Bunlara Amerika-Rusya ve Çin üçgeninde yaşanan yakıcı rekabetin yarattığı çalkantıları da eklemek gerekir.

Mursi’nin iktidarına son verilmesinde bu kapışmanın da etkisi var. Fakat kimilerinin iddia ettiği gibi Batı dünyası ılımlı İslam projesinden vazgeçmiş değildir.

Mısır’daki gelişmeler halkların özgürlük ve refah taleplerinin güçlü olduğu İslam dünyasında teokratik yönetimlerin sorunları çözmek yerine derinleştirdiğini göstermiştir. Ve bu yüzden müdahale edilmiştir. Ancak bu müdahale bölgenin temel dinamiği olan ve tarih sahnesine çıkmış bulunan siyasal İslami tasfiye amaçlı değildir. Ne de olsa onsuz Ortadoğu’da istikrarın sağlanamayacağı bilinmektedir. Şimdi yapılmak istenen siyasal İslamın anti-demokratik, despotik eğilimlerini törpülemek; deyim yerindeyse “terbiye etmektir.”

Bu yüzden Mısır’daki gelişmeler herkesten önce AKP için ders niteliğindedir.AKP’nin de hegemonya inşa etmekten vazgeçmesi; demokrasi ve özgürlüklerin önünden çekilmesi gerekmektedir.

Öte yandan Türkiye’nin özünde gerici olan, “ilerici” Cumhuriyetçi eliti bu tabloya bakıp boş yere sevinmemelidir. Çünkü bu çalkantıdan ona ve bölgenin öteki Baasçılarına bir şey çıkacağa benzemiyor.

Aksine bizim Baasçıların kendi dertlerine eğilmeleri ve yol yakınken kendilerine bir çeki düzen vermeleri gerekiyor. Zira, kabul etmekte zorlansalar da Cumhuriyetçi Türklerin çok uluslu, çok dinli, çok kimlikli ve çok kültürlü yapıya sahip Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında farklı olanın inkarına, imhasına ve yağmalanmasına dayanan “asr-ı saadet” dönemleri sona ermiştir. “Altın çağ” yaşanmış ve bitmiştir.

Bu kesim şimdi yüz yıllık inkara, imha, yağma ve talana dayanan saltanatın bedelini ödüyor.

Anadolu ve Mezopotamya’nın kadim halkları ırkçı ve imhacı Cumhuriyetçileri dışlamış ve kendi kaderlerine terk etmiş bulunuyor.

Geleneksel rakipleri siyasal İslam da kuşatma altına almış itip kakıyor. Başkalarının canları ve malları pahasına elde ettikleri üstünlüklerini ve ayrıcalıklarını bir daha elde etmemek üzere yitirmiş Cumhuriyetçi Türk eliti şimdi gelecek kaygısı yaşıyor. Bu kaygıyı aşmanın yolu kendilerini gözden geçirmelerinden; Anadolu ve Mezopotomya topraklarında herkesle birlikte barış içinde, kardeşçe ve özgürce yaşamak amacıyla köklü bir zihniyet değişimi gerçekleştirmelerinden geçiyor.

Irkçılıklarıyla yüzleşmeleri ve Cumhuriyet’in kuruluş sürecinden günümüze işlenen bütün insanlık suçlarından ötürü haklarımızdan özür dilemeleri, topraklarımızın ruhunu incitmekten vazgeçmeleri gerekiyor.

Ayrıca dini, dili, etnik kökeni, kültürü, inancı, mezhebi ne olursa olsun her insanın bir değer olarak kabul göreceği, herkesin kendi kimliği ve değerleriyle özgürce yaşayacağı, katılımın ve özyönetimin esas alınacağı demokratik bir sistemi talep etmeleri gerekiyor.

Bunu yapmadan başta Kürtler kimseyi yanlarında göremeyeceklerdir.

Boşuna nefes tüketecek, Gezi eylemlerinde olduğu gibi boş yere manipülasyonlar deneyeceklerdir.

Ne var ki Cumhuriyetçi kesimin önünde bundan başka bir yol olmasa da, o halklarla barışmak yerine halklara kumpas kurmaya devam edecek gibi görünüyor. Sosyal demokratları Almanya, liberalleri Amerika, Maocu solcuları Rusya, milliyetçileri de İsrail’le bu yüzden iş tutuyor. Fakat dünyanın mevcut konjöktöründe bunun da sonuç vermesi mümkün görünmüyor.

Demek istediğim; sokakların yeniden hareketleneceği Türkiye’de İslamcı Türkler gibi Cumhuriyetçi Türkler’in de demokrasiyi içselleştirmekten başka çareleri bulunmuyor.

Zaman zalimlerin sonunun geldiğine işaret ediyor. Mısır’da yaşananlar bunu bütün çıplaklığıyla gösteriyor

ALINTI: ozgur-gundem.

KCK: Kararın arkasında kirli bir pazarlık var

Danimarka’nın Kürt televizyonlarını kapatma kararının ardında kirli bir pazarlık bulunduğunu belirten KCK, kararın soykırıma destek ve haber alma hakkını engellemek anlamına geldiğini belirtti. “Roboskî Katliamı’nı ilk önce haber vererek üstünün örtülmesinin önünde engel olan TV kanalını kapatmak, haber alma özgürlüğünü engellemek değil de nedir?” diye sordu.
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Kopenhag Eyalet Mahkemesi’nin ROJ, Nuçe ve MMC TV’nin yayın lisansını iptal etmesine ilişkin yazılı açıklamada bulundu.
Mahkemenin söz konusu televizyonları kapatma kararını insan haklarına bir saldırı olarak nitelendiren KCK, “Bu kararı, Kürt halkına karşı yürütülen kültürel soykırımın suç ortaklığı olarak görüyor ve şiddetle kınıyoruz” dedi.
Kararın siyasi olduğunu, arkasında da kirli bir pazarlık bulunduğunu ifade eden KCK açıklamasında şunlar belirtildi:
“Bu karar, Avrupa ve Danimarka’nın benimsediği düşünce ve basın-yayın özgürlüğüne ters bir karardır. Danimarka hukuku için kara bir leke olarak tarihteki yerini almıştır. Bu kararla kendi ilkelerini açıkça çiğnemiştir.
Kamuoyunda bu kararın siyasi bir karar olduğu düşüncesi hakimdir. Bize göre bundan da öte kirli işbirliğinin sonucudur. Bu kararın arkasında mutlaka kirli bir pazarlık bulunmaktadır.
Bu Kürt kanalları ne bir terör örgütüyle ilişkilidir, ne de halklar ve toplumlara zarar veren bir yayıncılık yapmaktadır. Yoksul Kürt halkının dişinden tırnağından arttırdığı yardımlarla yaşadığını tüm dünya bilmektedir. Avrupa’daki Kürt halkının ulusal varlığını ve kültürünü korumak için yardımlarla yaşayan yayın kuruluşlarıdır. Başka türlü olduğunu iddia etmek Türk devletinin Amed-Lice’de karakol yapımlarını protesto edenler için uyuşturucu ekiyorlardı demesinden daha büyük bir yalandır. Kültürel soykırımcı, sömürgeci Türk devletinin kendi suçlarını örtmek için bin bir türlü kılıflar uydurduğuna alışmış bulunuyoruz. Ancak bir İskandinavya ülkesinin böyle bir karar almasını kirli bir işbirliği dışında anlamak zordur.”
ROJ TV OLMASAYDI ROBOSKİ’NİN ÜSTÜ ÖRTÜLECEKTİ
Kürtlerin asimilasyon ve kültürel soykırım altında olan bir halk olduğunun altını çizen KCK, bunun en fazla da basın yayın araçlarıyla yaşama geçirildiğini belirtti. “Türkiye ve Kürdistan’da yüzlerce, hatta binlerce TV, radyo, gazete ve diğer basın-yayın organları ile Kürtler kültürel soykırım değirmeninde öğütülmektedir. Buna karşı Kürdistan’da düşünce ve düşünceyi yayma özgürlüğü yoktur. Ancak devletin icazeti ve kültürel soykırım politikaları doğrultusunda koydukları sınır çerçevesinde yayıncılığa izin verilmektedir” denilen açıklamada, kararın Türk devletinin kültürel soykırımcı politikalarına destek vermek anlamına geldiği kaydedildi.
Açıklamada devamla şöyle denildi: “Asimilasyon ve kültürel soykırım altındaki bir halkın kültürünü, sosyal yaşamını yansıtan, doğru haber almasını sağlayan televizyon kanallarını kapatmak, kültürel soykırıma destek vermek değil de nedir? Roboskî Katliamı’nı ilk önce haber vererek üstünün örtülmesinin önünde engel olan TV kanalını kapatmak, haber alma özgürlüğünü engellemek değil de nedir! Roj TV olmasaydı şu anda Roboskî Katliamı farklı gösterilip üstü örtülecekti.
KÜRT BASINI NE NEFRET SUÇU İŞLİYOR NE ÖTEKİLEŞTİRİYOR
Kürt basını ne nefret suçu işliyor, ne de ötekileştiriyor. Bu konuda en özgürlükçü ve empati yapan basındır. Süryaniler, Ermeniler, Êzîdîler, Aleviler ve diğer halklara en fazla yer veren, onları tanıtan Kürt kanallarıdır. Her zaman barış ve demokratik çözümü tercih eden bu kanallardır. Demokrasi ve özgürlük konusunda en ilkeli yayın yapanlar bu kanallardır. Bu gerçek ortadayken bu kanalları kapatmak ne demokrasiye, ne özgürlüğe hizmet etmektedir. Sadece demokrasi ve özgürlük karşıtlarını cesaretlendirmektedir.”
KARARIN DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE ALINMASI MANİDAR
KCK kararın aynı zamanda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı demokratikleşme sürecine karşı da alındığını kaydetti.
“Bu karar aynı zamanda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı demokratikleşme hamlesine köstek olmayı ifade etmektedir. PKK silahlı güçlerini geri çekerken, PKK’yi terör listesine alan Avrupa; PKK yeni bir demokratikleşme ve barış hamlesi başlatınca bu defa da Kürt televizyonlarını kapatmıştır. Kürt Halk Önderinin başlattığı süreci desteklediğini söyleyenler için bu karar anlaşılmaz ve çok manidar bir durumdur” denilen açıklamada KCK, başta Danimarka olmak üzere Avrupa’daki hükümetleri ve insan hakları örgütlerini bu karara karşı çıkmaya, bu konuda Kürt halkıyla dayanışmaya çağırdı. 
ALINTI:ANF Ajans

ROJ, MMC ve Nuçe TV için imza kampanyası

Danimarka'nın ROJ, MMC ve Nuçe TV televizyonlarını kapatma kararına karşı imza kampanyası başlatıldı. İmzalar Danimarkalı yetkililere gönderilecek.
Kopenhag Eyalet Mahkemesi'nin 3 Temmuz tarihinde verdiği kararla ROJ, MMC ve Nuçe TV'nin yayın lisanslarını iptal etmesi ve yüklü miktarda para cezası vermesine tepkiler sürüyor. 3 Kürt kanalının kapatılmasına karşı sosyal medya üzerinden imza kampanyası başlatıldı.
"imza.la" isimli internet adresinden kampanyaya destek vermek isteyenler "http://imza.la/kurt-halkinin-sesi-roj-tv-mmc-nuce-tv-susturulamaz" imza kampanyasına katılabilir. İmza kampanyası çerçevesinde "Biz aşağıda ismi bulunan kişiler Danimarka hükümetinin Roj Tv, MMC, Nuçe Tv hakkında aldığı kararı nefretle kınıyoruz" görüşüne yer verildi. Kampanya metni Kürtçe olarak da sayfada yer aldı.

ALINTI:ANF Ajans

KCD-Ewrupa kuruldu

Belçika'da devam eden Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu KON-KURD'un 19. Kongresi'nde KON-KURD ismini Avrupa Kürt Demokratik Toplum Kongresi (KCD-Ewrupa) olarak değiştirdi. KCD-Ewrupa, sadece dernek federasyonlarının örgütü değil aynı zamanda kadın, gençlik, kültür-sanat ve sosyal alanlardaki kurumların temsilcisi olacak.
Belçika'nın Verviers kentinde sabah saatlerde başlayan Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu (KON-KURD)'un 19’uncu kongresi sürüyor. 12 federasyon üyesi 175 dernekle Avrupa'daki en büyük Kürt organizasyonu olan KON-KURD bu kongresinde yeniden yapılandırmayı gündemine aldı.
Kongreye başta Almanya’dan YEK-KOM, Fransa’dan FEYKA-Kurdistan, Hollanda’dan FED-KOM, İsviçre’den FEKAR Kurdistan, Danimarka’dan FEY-KURD, İsveç’ten Kürt Konseyi- Belçika’dan FEK-BEL-Avusturya’dan FEY-KOM olmak üzere KON-KURD üyesi dernek federasyonlarından 300'ye yakın delegenin katıldığı kongrenin öğleden sonraki bölümünde KON-KURD'un bir yıllık çalışma raporu tartışıldı.
"AVRUPA'DA KÜRTLERİN SOSYAL SORUNLARI ARTIYOR"
7 dakika geçmeyecek şekilde söz alan delegeler KON-KURD'un bir yıllık çalışmalarını değerlendirerek, yeni döneme ilişkin önerilerde bulundu. Tartışmalar sonucu Avrupa'daki Kürt hareketi örgütlenmesinin lobi, siyaset ve sosyal çalışmalara ağırlık verecek biçiminde örgütlenmesi gerektiği görüşü öne çıktı. Delegelerin öne çıkan görüş ve önerileri şunlardı:
"Kürtlere ilişkin kampanyalar ve Kürtlerin talepleri yaşanılan ülkenin diliyle duyurulmalı. Kadınlar çalışmalara katılırken, cins temelinde bir bilinçlenme de yaratılmalı. Sırf komisyonlara kadınlar da dahil edilsin anlayışıyla hareket edilmemeli. Gençlerimizin yaşadığı doğduğu ülkelere sistemler içinde erimemesi için bir çalışma yapılmalı. Aynı bu kongrede olduğu gibi derneklerimize gidenlerin çoğu orta yaşın üstündedir, bunun nedenleri araştırılmalı.
Daha önce 'Êdî bes e' adıyla Kürdistan'daki sömürgeci güçlere ve sistemlere karşı başlatılmıştı. Şimdi de ikinci bir 'Êdî bes e' başlatmalıyız ve bu de kendi içimizdeki gericiliğe ve alışkanlıklarımıza karşı olmalı. Artık halkımızın talepleri ve sorunları değişti. Şimdi ailelerimizde eşler arasında veya çocukların anne-babalarıyla sorunları artmış. Örneğin ciddi şekilde boşanmaların sayısı ve evden kaçan çocukların sayısı her gün artıyor."
Bazen bir kentte kadın, gençlik ve derneklerin ayrı ayrı görüşmeler yaptığı, oysa bütün gücün birleştirilerek diplomasi yapılması gerektiği belirtilerek bu konuda şu görüşler dile getirildi: "Örgütlenme modelimiz 1990'lı yılların ihtiyaçlarına göreydi. Fakat hem Kürdistan'da ve hem de yurt dışında büyük değişimler var, örgütlenmemiz, dernek ve federasyonlarımız artık bu ihtiyaçlara cevap vermiyor. Hala hareket olarak ulaşamadığımız çok sayıda aile var, yine aynı şekilde Avrupa halklarıyla ortak mücadeleyi geliştirmeliyiz."
KÜRT DEMOKRATİK TOPLUM MERKEZLERİ KURULACAK
Değerlendirmelerin ardından KON-KURD'un yeni tüzük ve programına ilişkin hazırlanan taslak oybirliğiyle kabul edildi. Buna göre KON-KURD'un ismi Avrupa Kürt Demokratik Toplum Kongresi (KCD-Ewrupa) olarak değiştirildi. Yeni modelin Avrupa'daki bütün Kürt hareketini kapsayacak bir çatı örgütlemesi olacağı belirtilerek KCD-Ewrupa'nın temsiliyeti şu şekilde tanımlandı:
"Sadece dernek federasyonlarının çatı örgütü değil, kadın, gençlik, kültür-sanat, spor, ekonomik, mesleki, inanç, eğitim, dil-tarih vb. alanlarda faaliyet yürüten çok sayıdaki kurum, kuruluşun ülkeler düzeyindeki yapılanması olan birlik, federasyon, inisiyatif ve konfederasyonların Avrupa genelinde kurumlaşmış temsilcisi olur. Bu değişim ve yeni örgütlenme, çalışma tarzını, mevcut durumda konfederasyona bağlı ülke federasyonları ve bağlı derneklerine doğru indirgeyebiliriz. Bir diğer deyişle her ülkede bu perspektif temelinde Kürt Demokratik Toplum Merkezleri oluşturulur ve çalışma alanları bu tanımlara göre yeniden belirlenir. Aynı eksende her şehirdeki meclis, dernek, vakıf, birlik, inisiyatif vb. kurum ve çalışma alanları da ilgili yerin adı altında o şehrin yasal ve tüzel kurumu ve muhatabı olarak kendisini Kürt demokratik toplum merkezleri olarak örgütleyebilir."
MERKEZİ BRÜKSEL'DE OLACAK
Kongrede Kürtçe "Kongreya Civaka Demokratik a Kurd li Ewrupa" adıyla örgütlenecek KCD-Ewrupa'nın tüzüğü de oy birliğiyle kabul edildi. Merkezinin Brüksel'de ve tüzel kişiliğinin Belçika yasalarına uygun olacağı KCD-Ewrupa, demokratik bir kitle örgütü olmayı esas alıyor. KCD-Ewrupa'nın dünya görüşü veya dini inanç, ulusal ve etnik köken farkı gözetmeyeceği belirtilen tüzükte şu maddeler dikkat çekti:
"KCD-Ewrupa Kürt halkının kültürel benliğini, inanç ve felsefi değerlerini koruma ve geliştirmesi için çalışır. BM İnsan hakları Evrensel Bildirgesi ile diğer uluslararası insan hakları bildirgelerini, hukukun evrensel ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini tanır ve bu ilkeleri her koşul altında savunur. KCD-Ewrupa çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve hukuk kurallarına bağlı bir kuruluştur. Tüm hakların yanı sıra özellikle kadın, çocuk, göçmen ve mülteci haklarının takipçisi ve uygulayıcısı olacağına yazılı ve sözlü olarak kabul eder. Başta ırk, cins ve inanca yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı mahkum eder.
KCD-Ewrupa Avrupa'da yaşayan Kürt toplumunun sosyal, siyasal ve kültürel haklarının kazanılması, korunması ve geliştirilmesine yönelik olarak ulusal ve uluslararası yasalar ve insan hakları evrensel bildirgeleri, hükümleri çerçevesinde demokratik yasalar çalışmalar yapar. KCD-Ewrupa Avrupa'da yaşayan Kürtlerin kültürel, sosyal ve siyasal çıkarlarını toplumsal yapılar içerisinde ilgili yasa ve kurumlara karşı savunur ve bu çıkarları gözeten kurumların oluşturulmasına var olanların geliştirilmesine yardımcı olur; Avrupa'da yaşayan bütün Kürtlerin kültürel, sosyal, ekonomik birlik ve bütünselliğinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapar. Kürtlerin sosyal ve kültürel alandaki ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır."
KCD-Ewrupa'nın Kürtlerin kendi öz kimliklerini koruyarak bulundukları ülke halklarıyla kaynaşmasına özen göstereceğine dikkat çekilerek şöyle denildi; "KCD-Ewrupa başta Kürt çocuk ve gençleri olmak üzere Kürtlerin kimliklerinin bilincine varmalarını sağlamak ve kendi kültürleri doğrultusunda laik, demokratik ve çağdaş değer ve düşüncelerle yetişmeleri için çaba harcar."
Ayrıca KCD-Ewrupa'nın Kürt dili ve tarihine ilişkin araştırmalar yapacağı, bu konuda Kürt halkını ve genel kamuoyunu aydınlatıcı, eğitici seminer, konferans, panel, kurs vb. etkinlik düzenleyeceği bildirildi. KCD-Ewrupa'nın özellikle kadın ve gençlik örgütlenmesi ağırlık vereceği mesajı verilerek KCD-Ewrupa'nın üyeliğine ilişkin ise tüzükte şu madde dikkat çekti: "Avrupa'da kurulmuş ve kuruluşları resmi makamlarca tescil edilmiş her Kürdistani federasyon, kurum, birlik, vakıflar, kulüpler, toplum merkezleri, ibadet merkezleri ve dernekler yazılı başvurarak üye olabilir."
Kongre, bir yıllık planlama taslağının oylanmasıyla sona erecek.

ALINTI:ANF Ajans