21 Kasım 2012 Çarşamba

Açlık grevleri neden başladı ve nasıl sona erdi / GunayAslan

Kürt tutsaklarının 12 Eylül’de anadilde eğitim ve savunma hakkıyla PKK lideri Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması amacıyla başlattıkları süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi Öcalan’ın çağrısı üzerine 18 Kasım günü sona erdi.
Destansı bir direniş sergileyen tutsakların 68 gün süren eylemleri Kürdistan ve Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da geniş yankı yarattı. Onların talepleri etrafında ulusal ve uluslararası boyutta etkin bir dayanışma sağlandı.
Eylem can kaybı yaşanmadan sona erdi ama, bazı tutsakların sağlıkları da olumsuz etkilendi. Şimdi bunların tedavileri yapılıyor. Umarım sağlıklarına yeniden kavuşurlar.
Öte yandan açlık grevleri sona erdi ancak, tartışmalar devam ediyor.
Kimin ne kazandığı, ne kaybettiği sorularının yanıtları aranıyor. Bundan sonrasına ilişkin olarak çeşitli senaryolar  tartışılıyor.
Ancak bu soruları yanıtlamadan ve bundan sonrası için bir öngörüde bulunmadan önce eylemin neden başladığına bakmak gerekiyor.
Hatırlayacaksınız; AKP Hükümeti 12 Haziran 2011 günü yapılan genel seçimlerden yüzde 50 gibi ezici bir zaferle çıkmış, çıkar çıkmaz da Oslo Mutabakatını askıyı almış, onun yerine ‘güvenlik konseptini’ uygulamıştı.
Bu yüzden çatışmalar şiddetlenmişti. Ayrıca KCK operasyonları da gazetecileri ve avukatları topluca içeri alacak şekilde genişlemişti.
Yine Kazan Vadisi, Roboskî ve Bitlis gibi bölgelerde toplu katliamlar gerçekleşmişti.
Seçim zaferiyle başı dönen AKP Hükümeti Kürt hareketine karşı bütün cephelerde saldırıya geçmiş, ortalığı yangın yerine çevirmiş, Kürt halkına ağır bedel ödetmişti.
Ne var ki 2012 baharıyla birlikte bu kez PKK karşı saldırıya geçti. Yaz boyu da devam eden etkin gerilla eylemleri sonucunda hükümetin uyguladığı konseptin ‘askeri’ ayağını çökertti ve psikolojik üstünlüğü yeniden ele geçirdi.
AKP konseptinin askeri ayağının çökmesi demek, aslında PKK’nin yerine AKP’nin tasfiye olacağı demekti.
Durum bu kadar netti. Kaldı ki askeri sahada umduğunu bulamayan AKP ciddi sarsıntı geçiriyordu. Buna rağmen ama direniyor, legal sahayı baskılayarak ‘güvenlik konseptine’ devam etmek istiyordu.
İşte zindan direnişi bu yüzden devreye girdi.
Tutsakların eylemlerinin ve öne sürdükleri taleplerin asıl hedefi konseptin ‘siyaset’ ayağını çökermekti.
Eylem bu amaca yönelikti. Kürt sorununun kalıcı bir biçimde çözümü amacıyla Öcalan üzerinden müzakerelerin yeniden başlaması hedefine kitlenmişti.
Eylemin amacı 68 gün süren destansı bir direnişin ardından gerçekleşti.
AKP Hükümeti askıya aldığı görüşmelere yeniden başlamak zorunda kaldı. Görüşmelerden ilk somut sonuç da eylem sonlandırılarak alındı.
Elbette Başbakan Erdoğan sürecin bu noktaya geleceğinin; müzakere masasına yeniden dönüleceğinin farkındaydı.
Açlık grevlerine sert tepki göstermesinin sebebi buydu. Zira, onun amacı hiç değilse siyasi süreçte inisiyatifi elde tutmaktı.
Erdoğan süreci baştan sona kendisi yönetmeyi düşünüyordu. Masaya güçlenmiş, Kürt tarafını da zayıflatmış olarak oturmak istiyordu.
Fakat güvenlik konseptinin ‘askeri’ ayağı çökertildiği için bunu yapamıyordu. Aksine siyasal sahada da inisiyatif elden gidiyordu. Erdoğan’ın öfkesinin altında bu yatıyordu.
Başbakan eylemi kırmak için elinden geleni yaptı ama sonuç alamadı. Alamadığı için de yeniden İmralı’nın kapısını çaldı. Orada belli aralıklarla görüşmeler yapıldı.
Aldığım bilgilere göre bu görüşmelerden KCK ve BDP de haberdar edildi. Onlar da bir biçimde sürece dahil edildiler.
Öcalan daha önce ‘çözüm olmasa bana gelmeyin’ demişti. Kardeşiyle de görüşmek istememişti. Uzlaşma sağlanınca kardeşi adaya gitti. İmralı’dan yeni bir diyalog ve müzakere sürecinin başlayacağı işaretleri geliyor.
Dediğim gibi açlık grevinin asıl amacı tıkanan müzakere sürecinin önünü açmaktı. Bu amaca ulaşıldı.
Kanımca yeni bir süreç başlayacaktır. Bu sürecin de zorlanacağı ve ciddi çalkantıların yaşanacağı aşikardır.
Buna rağmen yapıcı ve kalıcı bir diyaloğun koşulları her zamankinden daha çok olgunlaşmıştır. Hem içerideki gelişmeler hem de bölgesel gelişmeler bunu kaçınılmaz kılmaktadır.
Kürt tarafının Türkiye’yle bölgesel bir çözüm istediği bilinmektedir.
Oslo’da sadece Türkiye’nin değil, bölgenin de Kürdistan sorunu bütün ayrıntılarıyla masaya yatırılmış, her şey ayrıntılı olarak tartışılmış ve orada bir uzlaşma zemini yaratılmıştır.
Bu zemin çözüm yolunda elde edilmiş çok ciddi kazanımdır. Açlık grevleriyle diyalog kanalları yeniden açıldığına göre gerisi tarafların müzakerelerde alacakları pozisyona kalmıştır.
Nesnel süreç siyasal çözümü dayatmıştır. Bundan kaçmak mümkün değildir. AKP bütün imkanlarını kullandı, halklarımızı bu yüzden yaraladı fakat, bir yıldan fazla da kaçamadı. Yeniden masaya dönmek zorunda kaldı.
Umarım bundan sonra kazanan ölüm değil, çözüm olacaktır…
21-11.12
\n
-->gunayaslan@hotmail.de -->-->                                                                                                               Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
*
Sürece ilişkin ayrıntılar yazacaktım ancak, gerek MHP ve gerekse de ulusalcı kanattan gelen tepkiler üzerine vazgeçtim…