14 Eylül 2013 Cumartesi

YPG komutanı Sipan Hemo: Kürtler kaybetmeyecek


HALİL DENİZ - EFRİN14.09.2013 07:00:04YPG Genel Komutanı Sipan Hemo, son dönemde Rojava'ya yönelik yoğunlaşan saldırıları ve gelinen aşamayı değerlendirdi. ANF'nin sorularını yanıtlayan Hemo, yapılan saldırıların temel amacının Kürtlerin Rojava'da oluşacak statüsünün önüne geçip boşa çıkarmak olduğunu belirterek Kürt toplumunun örgütlü yapısı ve halk savunma gücü YPG'nin başarılı operasyonları sayesinde bu saldırıların amacına ulaşamayacağını söyledi.Rojava gündemiyle ilgili Sipan Hemo ile yaptığımız röportaj şöyle:Öncelikle bize Rojava devriminin gelişim sürecini kısaca anlatabilir misiniz?19 Temmuz devrimi sadece Rojava halkı için değil, bütün Kurdistan halkı için en önemli dönemeçtir. Belki Kurdistan tarihinde şimdiye kadar ulaştığımız en önemli, en somut aşamadır. Tabi bunun birçok etkeni vardı. Rojava 34 yıllık bir devrim mücadelesinin mirasına sahip. Bir de Rojava halkı hiç bir dönemde kendi kültüründen, kendi kimliğinden vazgeçmedi. Şoven, milliyetçi Arap politikaları her zaman büyük bir baskı uygulayarak Kürtleri ayrıştırarak parçalama politikaları uygulamasına rağmen vazgeçmedi. Bu, Sykes-Picot ittifakından tutalım Fransız sömürgeciliğine, daha sonra gelişen Arap milliyetçiliğine kadar hepsi bir tek şeyi hedefledi: Kürtler kendi sistemlerini kuramasınlar. Ama Rojava Kürdü hiçbir zaman kimliğinden uzaklaşmadı. Bu temelde 1980 sonrası Kuzey Kurdistan'da gelişen Kürt özgürlük hareketine bir serhıldan ruhuyla katıldı Rojava halkı. Sadece uzaktan destek olmakla yetinmedi, bizzat katılarak omuz omuza mücadele etti. Adeta kuzey devrimi Rojava devrimiymiş gibi katıldı. Bu mücadelede binlerce şehit de verdi. Diyarbakır nasıl katıldıysa Efrin'de, Qamıslo'da öyle katıldı. Bu mücadele sonucu Rojava halkında bir örgütlülük gelişti. PKK hareketiyle birlikte ciddi bir zihniyet devrimi de gerçekleşti. Bu anlamda Başkan Apo'nun toplantısına katılmayan, onunla konuşmayan, ondan etkilenmeyen neredeyse bir Rojavalı aile yok gibi. Suriye'deki en örgütlü halk Kürtlerdir. Bu bir gecede olan bir şey değil, 34 yıllık bir mücadelenin mirasıydı.Suriye'de serhıldana kalkan Arap halkı örgütlü olmadığı için kısa sürede dağıldı, birlik olamadı ve devrim havasından uzaklaştı. Ama Kürtler öyle değildi, örgütlüydü. Kendi bölgesinde sağlam adımlarla harekete geçerek kendi sistemiyle yeni oluşuma gitti, yönetimlerini kurdu. Biz de örgütlü olmasaydık Arap halkı gibi kısa sürede parçalara ayrılıp dağılabilirdik. Ama şimdi Rojava bölgesi, şehirleri çok güvenli, özgür bir şekilde yaşıyoruz. Yani yılların mücadesinin mirası olmasıydı şimdiki kazanımlarımız olamazdı. Çok kötü bir durumda olabilirdik. Kürtlerin yürüttüğü akılcı politika bizi bugünlere getirdi.Bu örgütlülük sayesinde devrimin sağlam temellere dayandığını söylüyorsunuz ama burada askeri gücünüz YPG'nin önemini de unutmamak lazım. Biraz da YPG'nin kurulma sürecini, bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar etkili bir aktör haline gelebildiğini anlatabilir misiniz?YPG, Suriye'deki olaylardan sonra oluşmuş bir güç değil. Öncesine dayanıyor. 2004'de Qamışlo'da Kürtlere yönelik yapılan katliam o dönemde artık Kürtlerin sadece kültürel ve zihinsel değil fiziksel olarak da hedeflendiğini ortaya çıkarmıştı. Artık halkın kendi öz savunma birliklerini kurmanın önemi anlaşılmıştı. 2005'de öz savuma birlikleri adı altında Efrin'de, Qamışlo'da, Şam'da, Halep'te çok gizli hücrelerle askeri örgütlenmeye gittik. Kürtlere saldırılar söz konusu olduğunda bu saldırılara karşılık verecek şekilde oluşturuldu. Bu askeri örgütlenme 2007'de rolünü müthiş oynadı. O dönemde Rakka'da Kürtlere yönelik bir saldırı oldu ve o zaman bu birimler her yerde ortaya çıktı ve çok ciddi eylemlerle cevap verdi. O zaman devlet de anladı ki Kürtlerin gizli askeri birimleri vardır. Tabi bunun üzerine bize yönelik ciddi saldırılar başladı, tutuklamalar başladı. Askeri çalışmalar gündemimize girmişti artık. 2010 yıllında ise Ortadoğu'ya bir dış müdahalenin olacağını tespit etmiştik ama bu İran mı, Suriye mi daha belli değildi. Daha sonra Tunus ile başlayıp bölgeye yayılan müdahalenin Suriye'yi de kapsayacağını anlamıştık. Bu temelde hemen hızlı bir askeri yapılanmaya gittik. Daha Suriye'de serhıldanlar başlamamıştı. Şubat 2011'de askeri örgütleme için çalışmalara başladık. Gizli askeri savunma takımları oluşturduk. Efrin, Qamışlo, Kobani ve Halep'te dört ayrı askeri takım kurduk. 2011 yazında ise artık Rojava'da YXG (Yekineyin Xwepartastına Geleri) Öz Savunma Birlikleri adı altında savunma güçleri olduğunu resmen ilan ettik. Halkımıza yönelik yapılacak saldırılara karşılık vereceğimizi duyurduk. Halkımıza bunun sözünü verdik. Tabii o zaman Suriye rejimi bölgemizde vardı ve güçlüydü. O dönemde çok gizli bir yerde ilk kampımızı Efrin'de kurduk ve 3'er aylık eğitimlerimizi verip daha sonra eğitimini alan her timi başka şehirlere aktardık. Bu hamle ile birlikte artık 30 kişilik birlikler oluşturduk. Temel felsefemiz Kürtlere karşı saldırılar kimden ve nereden gelirse gelsin savunmaktı. Ve belli bir siyasi akıma bağlı olmadan tüm Kürtleri savunacağız dedik. O dönemde Efrin'de Yekiti Partisi'ne üye bir doktor bazı gruplar tarafında katledilmişti. Bunun üzerine YXG, o katillerin peşine düştü. Katilleri buldu ve onları getirip mezarının başında doktorun ailesinin gözleri önünde cezalandırdı. Bu YXG'nin ilk eylemiydi. Belki siyasi olarak bize yakın değildi ama Kürt'tü o doktor. YXG onun intikamı aldı. ilk adımdı ve çok doğru bir adımdı. Ondan sonra yine Kobani'de devlet güçleri Suriye Kürtleri İlerici Demokratik Birlik Partisi'nin (Partiya Peşveru) bir kadrosunu öldürmüştü. Bunun üzerine YXG güçleri karakolu basıp o subayı öldürdü. Bu, YXG'nin devlete karşı yaptığı ilk eylemdi. Artık halk anladı ki YXG bu felsefeyle onları savunabilecek. Daha sonra ise Derik'te Enverko diye bir devlet görevlisi infaz edildi halkın gözleri önünde. O şahıstan 30 yıldır Derik'te işkence görmeyen Kürt kalmamıştı. Onu da ortadan kaldırdık. Bu üç eylem YXG'nin ne için oluşturulduğunu ve neler yapabileceğini ortaya koymuştu. Bununla birlikte YXG'ye karşı düşmanların da saldırıları başladı. YXG'nin güçlenmemesi için saldırılara başladı. O dönemde Qamışlo'da YXG'nin çok önemli komutanı Şehid Xebat'a saldırı gelişti. YXG'ye vurulan en büyük darbe de buydu. Bu işin başındaki komutanı, bu işi yürüten komutanı vurmak kolay iş değildi. Bu darbe, bu işi durdurabilirdi, dağıtabilirdi. En başındaki komutanı vurmak YXG'ye geri adım attırabilirdi. Bu olmazsa bile halkın gözündeki itibarı zedelenebilirdi. Bunun üzerine hemen harekete geçtik. Şehid Xebat daha yaşamını yitirmemişti, komadaydı. Hemen bir tim oluşturduk ve o saldırıda yer alan herkesi alıp cezalandırdık. Sadece iki kişi kaçabildi, biri Türk MİT'ine sığındı diğeri de Suriye istihbaratının yanına kaçtı. Xebat arkadaşın vurulmasından sonra hatırlıyorum Qamışlo'da halk bize selam vermiyordu. Daha kendi komutanını koruyamayan bir örgüt bizi nasıl savunacak diye bize tavır aldı. Eğer o cezalandırmayı yapmasaydık halk bize itibar etmeyecekti. Daha sonra Xebat arkadaşın cenaze törenine yüzbinlerce insan katıldı. O serhıldan gösterdi ki artık Rojava'da devrim gerçekleşecek. Xebat arkadaşın intikamı zamanında alınmasaydı askeri güçlere güvenme, sahiplenme, katılım olamazdı. O eylemden sonra artık katılımlar çok hızlı artıyordu. Xebat arkadaşın anısına sahip çıkmak için artık var olan gücümüzü ordulaşma yönünde karar aldık. Qamışlo'da 2012 Şubat ayında yapılan bir toplantıyla YPG'yi, tüzüğüyle, programıyla, cezai kanunlarıyla, sancağıyla, felsefesiyle, hareket tarzıyla resmi bir güç olarak ilan ettik. Bir yıl dolu dolu devrimle geçti. Kobani'den başlamak üzere Efrin, Derik, Serékani ile devam eden yönetime el koyma operasyonları başlatarak kurumları özgürleştirerek sivil Kürt yönetime teslim ettik. Bununla birlikte artık bizim alanlarımıza saldırılar da başladı. Bu süreçte zaman zaman devlet güçleriyle de çatıştık. Kobani'de Qamıslo'da, Derik'te çatışmalarımız oldu. Kayıplarımız da oldu. Çok değerli arkadaşlarımızı kaybettik.Peki size karşı çete gruplarının saldırıları ne zaman ve neden başladı?Bu gruplarla ilk çatışmamız Halep Eşrefiye mahallesinde oldu. Onlar o zaman devlete karşı savaşırken 'koca devlet bizimle baş edemiyor, tek hakim biziz' düşüncesiyle bize saldırdı ama bizim gücümüzün farkında değildi. Saldıran grubu hiç kayıp vermeden ortadan kaldırdık ve bütün cephanelerine el koyduk. O zaman anladılar ki karşılarında ciddi bir güç var. Tabii saldırıları farklı bir boyut kazandı. Sonrasında Efrin'de bize saldırdılar. Ve bu saldırıyı tamamen Türkiye subaylarının planlamasıyla, koordine etmesiyle yaptılar. Ama Efrin'de de büyük bir bozguna uğradılar. Halkımız da iyice anladı ki YPG her koşulda kendisini savunabilir bir güçtür ve güveni bir kat daha arttı. Bu saldırılar bir süre durdu. Sonrasında Serekani süreci başladı. O zaman devlet güçleri vardı. Serékani'deki Kürt mahallelerinde biz vardık ama gruplarla devlet güçlerinin çatışmasına taraf olmuyor, tarafsız olarak izliyorduk. Sadece halkımızı savunacağız düşüncesindeydik. Gruplar bir kaç günde devlet güçlerini çıkardı ve hakim oldular. Böyle olunca bu kez tüm Serekani'de hakimiyet kurmak istediler ve bize yöneldiler. Biz çatışmadan yana değildik, ortak yönetimden, diyalogdan yanaydık. O zaman onlarla konuşmak için yanlarına giden sivil Kürt meclisin üyesi olan Abit Xelil' i vurdular. Bunun üzerine aramızda ilk çatışma başladı. YPG'nin ilk gün gösterdiği direniş çok görkemliydi. Bu grupların devleti bir kaç günde yendiği bir ortamda Serékani halkı 'devleti yenen bu gruplar bizim YPG'yi çok kolay yener, devletin baş edemediğine bizim çocuklarımız nasıl dayanır' diye çantalarını toplayıp oradan kaçmaya karar vermişlerdi. Ama bir iki günde YPG'nin o grupları dağıtıp Serékani 'den çıkarması halkı şok etti. Ertesi gün kendi gözümle gördüm, o kaçmaya hazırlanan halk ellerinde yemeklerle, erzaklarla, silahlarla YPG'yi mevzilerine ziyarete, destek olmaya geldiler. Herkes o zaman 'bu savaşı kim yaptı, YPG'liler mi yaptı, bizim çocuklarımız bu kadar iyi savaşır mı, bu savaşçılar başka yerde mi geldi' diye kendi aralarında konuşuyordu. Sonra çatışmalarda kaybettiğimiz şehitlerin cenazeleri gelince bir baktılar ki kendi çocuklardır, o savaşanlar kendi çocuklarıymış. O zaman anladılar ki savaşan YPG'miş. Bunun üzerine daha fazla onların yanında durdular. Ne zaman bir çatışma olsa kaçmayı düşünmüyorlar gelip destek oluyorlar.Serékani'nin sizin açınızdan stratejik önemi nedir? Savaş neden bu bölgede yoğunlaşıyor?Serékani bizim için çok önemli, stratejik bir yerdir. Rojava'nın Stalingradı'dır. Kürtlerin bir statüye kavuşması için çok önemliydi. Herkes artık Serékani'den sonra 'Kürtler' dedi. Bu askeri başarımızdan sonra ilk kez dışarıdan resmi olarak Suriye muhalefeti benimle konuşmaya geldiler. Ki o zamana kadar Kürtleri dikkate bile almıyorlardı. Bana 'gelip sizinle görüşmek istiyoruz' dediler. Onlara cevap olarak 'ben askeri bir komutanım, siz ise siyasisiniz, gidin bizim siyasetimizin oluşumu olan Yüksek Kürt Konseyi ile konuşun' diyerek onlarla görüşmeyi redettim. İlk kez bizim Kürt Yüksek Konseyi'ni fiili olarak kabul etmek zorunda kaldılar. Konuştular, karar alıp anlaşma imzaladılar.. Bu önemli bir adımdı. Ondan sonra Hewler'de görüşmeleri oldu, sonra Ruslar Kürt siyasilerini davet ettiler, Avrupa ülkeleri Kürtlerle konuştu. Cenevre toplantısına katılabileceğimizi söylediler. En önemlisi de halkın sahiplenmesi oldu. Ondan sonra Efrin'e yönelik saldırılarda halk artık elinde kazma küreklerle YPG'lilere meviz kazmaya koşuyordu. Bu durum, aslında kendi içinde devrimdir. Bir YPG'li savaşıyor, iki sivil köylü gelip 'sana bir şey olmaması için mevzi kazacağım' diyor. Onlarca kadın cepheye gelip savaşçılara yemek yapıyor. Serékani'de çatışmalar başlayınca kaçmaya hazırlanan halktan ziyade artık cephede çocuklarının yanına koşan bir halk var. Bu tamamen Serékani destanından sonra gelişen bir sahiplenmedir.Bugünkü Rojava'da Kürtlere yapılan saldırılara gelecek olursak bu saldırıların temel amacı nedir? Son durumu anlatır mısınız?Bugün alanlarımıza yapılan saldırıların iki temel sebebi var. Birincisi Kürtlerin oluşabilecek bir statüsünü hazmedememektir. İkincisi ise bu statüsünü resmileşmesini önüne geçip boşa çıkarmaktır. Bu devrim sürecinden sonra ortaya çıkan sonuç temelinde artık resmi olarak herkes Kürtleri muhatap alıyor. Hatta kimi projeler sözkonusu olduğunda yani masa oturulduğunda 'Kürtler nerede' diye soruluyor. Bunu boşa çıkarmak için bize saldırıyorlar. Bu saldırıların arkasında kim var? Aslında bizim çok tanımadığımız, çok bilmediğimiz, buralı olmayan, El Kaide'nin Çeçenistan'dan, Afganistan'dan, Arap ülkelerinden, Avrupa'dan gelmiş örgüt üyeleri gelip buralı olan biz Kürtlere saldırıyor. Neden? Aslında onların esaslarına baktığımızda bunların Kürtlere saldırması için herhangi bir sebebi yok. Neden El Kaide Kürtlere saldırsın? Üstelik Kürtler emperyalistlerin mağduruyken. Kürtleri bu hale getiren emperyalistler değil mi? Var olan bugünkü Kürtler emperyalistlere karşısı, sömürgeciliğe karşı bir cephedir. Hatta onların Ortadoğu'ya yönelik projelerini boşa çıkaran yine Kürtlerdir. O halde El Kaide bağlantılı örgütler, sözüm ona Amerika karşısında olan bu örgütler neden Kürtlere saldırıyor? Ama esas mesele böyle değil. Radikal İslam örgütlenmesi esasında şimdiye kadar işbirlikçi ajan, emperyalist güçlere hizmet eden bir oluşumdur. Öyle söyledikleri gibi İslamcı falan değil, tam tersine islamı sınırlandıran, islamı çok aşırı radikalleştiren, marjinalleştirerek islama zarar veren bir projedir. El Kaide'nin tabanının dayandığı Vahabilik nedir? İngiliz ajanlarının Arabistan'da Muhammed Vahap anındaki kişi üzerinde oluşturduğu bir yapılanmadır. Arabistanlı Lawrence bölgeye geldiğinde Osmanlılara karşı Araplardan oluşturduğu bir yapılanmaydı. Önce Osmanlı'ların yayılmasına karşı oluşturuldu daha sonra ise aynı yöntem ve amaçla Sovyet coğrafyasında komünizmin yayılmaması için bu kez Amerikalılar tarafında Afganistan'da geliştirildi. El Kaide'nin yapısı işte bu temele dayanıyor. Bugün bize karşı saldırılarda bulunan bu örgütlerin karargahları Çeçenistan'dadır. Çeçenistan'daki bu islami gruplar tamamen Türk MİT'nin denetimdedir. Bunu yeni değil, eskiden beri biliyoruz. Tüm Çeçen gruplar Türkiye'de oluşturuluyor, örgütleniyorlar, eğitiliyorlar ve Çeçenistan'a gönderiliyorlar. Tabiki Türkiye'nin amacı ve kendi politikaları var. Kafkasya'da etkili olması açısında böyle bir yol yöntem izliyorlar. Türki cumhuriyetlerin olmasından sonra islami cumhuriyetlerin gelişmesi Türkiye açısından önemlidir. Ve Çeçenistan bunlardan biri. Onun için Türkiye bu grupları çok destekledi, destekliyor. Türkiye ve Rusya arasında bu konu sürekli tartışma konusu olmuştur. Türk devletinin Rojava'ya yönelik tüm kozlarını kullanması ve tüm hamleleri boşa çıkmasından sonra bu kez Çeçenistan merkezli islami grupların buraya gelmesi tabi ayrı bir amacı vardı. Ki daha önce islami gruplarla herhangi bir sorunumuz, çatışmamız yoktu. Gelir gelmez hemen Türk destekli gruplarla uzlaştılar. Burada mesela Fethullah Gülen tugayı var.Yani Fethullah Gülen adına bir tugay mı var? Nerede?Evet evet, Fethullah Gülen adına tugay var burada. Bab ve Cerablus üçgeninde faaliyet gösteren askeri bir tugayı var. Bu tugay ilginçtir. Bize karşı gelişen her saldırının altında ben bu tugayı görüyorum. Serekani'de bile bize karşı savaşmaya gelmişti. Bunun yanısıra Fatih Sultan Mehmet Taburu da var. Bunların silahları çok yeni, pırıl pırıl temiz, imkanları büyük. Bunlar Arap gruplarını yönlendirebiliyor. Tabii bunların içinde Türk subayları var. Bunları tespit ettik. Yıllarca Kuzey Kurdistan'da PKK'ye karşı savaşmış subaylar var ve biz bunları tanıyoruz artık. Hatta birisi açık açık 'Ben Güneydoğu'da bilmem ne kadar kelle aldım' söyleminde bulunmuş bir toplantıda. Gizleme gereği bile duymuyor. Bize çok bilinçli şekilde saldırıyorlar. Mesela, Abdulcabbar Egidi'nin başında olduğu Liva Tevhid grubu var. Bunlar Özgür Suriye Ordusu bünyesinde bulunuyor ama ilk günden beri Türk istihbaratının denetimindedir ve bize ve Arap bölgesindeki Kürt köylerine saldırıyor.Şu anda çatışmalar daha çok hangi bölgede yaşanıyor?En yoğun alanlarımız Derik, Tırbespiyê, Serêkani, Tel Hasıl, Tel Aran ve Tel Ebyad ve Halep'te yoğun ve şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Ancak saldırılara rağmen konumumuz çok iyidir. Kürtler bu saatten sonra kaybetmeyecektir. Şimdiye kadar girdiğimiz her çatışmayı çok az kayıplarla kazandık ve saldırgan grupları etkisizleştiriyoruz. Şimdiye kadar YPG'nin geri adım attığı tek bir çatışma olmadı. Tam aksine gün gün gelişiyoruz, büyüyoruz, güçleniyoruz ve hakim oluyoruz. Ara bölgeler hariç ana bölgelerimizde çatışmalarımız var ama halkımız güven içinde. Mesela Derik'te yoğun çatışmalarımız var ama Derik'deki halkmız çatışma sesi bile duymuyor. Bu durum diğer bölgelerde de aynıdır. Şuanda halkımız normal yaşamını devam ettiriyor, biz de askeri savunma gücü olarak onları koruyoruz. Tek sıkıntı yaşadığımız alan Kurdistan coğrafyası dışında yer alan Kürt köyleri olan Tel Hasıl, Tel Aran ve o ara bölgede kalan Kürt köyleri ile Tel Ebyad ve Halep kentidir. Bu yerler dışında duruma tamamen biz hakimiz. Ve hatta ilerde Derik ve Serékani'de çok ciddi kazanımlarımız olacağı da kesindir. Yüzyıldır kaybettiğimiz kimi topraklarımızı da geri alacağız. Açık söylüyorum; Tel Koçer bölgesi Kurdistan toprağıdır. Zamanla Araplaştırılmış ama orası Kurdistan'dır. Tabii bizim orada yaşayan halklarla hiçbir sorunumuz yok, hatta o halkları korumak bizim görevimizdir ve onları koruruz. Kurdistan toprağında yaşayan her halkın güvencesi biziz, onları her şekilde koruruz.Tel Hasıl ve Tel Aran köylerinden bahsedince hemen orada yaşanan katliamı sorayım. Katliam yaşandığını siz açıkladınız. Biz de gazeteciler olarak olaydan kurtulan tanıklarla görüştük. Bir katliam olduğu çok açıkken KDP yönetimi neden 'katliam yaşanmamıştır' açıklamasını yaptı? O köylerde tam olarak ne yaşandı?Bununla bağlantılı olarak şöyle söyleyim. Ben daha önce KDP'nin politikalarının yanlış olduğunu söylüyordum. Yaptıkları politikaların düşmanlarımıza cesaret verdiğini söylüyordum. Ama şimdi yüksek sesle diyorum ki; Güney Kurdistan yönetimi değil ama KDP yönetimi bu saldırıların bir parçasıdır. Bu söylediğimi verilerle ortaya koyayım ki tüm Kürt halkı gerçeği bilsin. Birincisi; Efrine saldırı başladığı gün, Serikani'de de paralel olarak bir saldırı başladı ve yine aynı gün Semalka kapısı kapandı. Bütün bölgemiz hem içten hem dıştan ambargo altındayken Kürt kapısı neden kapanıyor? Ve bugüne kadar o kapı kapalıdır. En önemlisi de biz dış saldırılara karşı savunma yaparken içte ise KDP ile bağlantılı partiler içte karışıklık çıkarmak için yapmadıkları provakasyon, sabotaj kalmadı. Ne zaman bir dış saldırı olduysa buna paralel olarak içte de bu partiler Kürt toplumuna karşı bir hamleye giriştiler. Halkın moralini bozmak, halkı YPG ile karşı karşıya getirmek, cepheye bu ülke için savaşmaya giden YPG araçlarının önünü kestirip taşlattırmak hangi Kürtlükle açıklanabilir? Sürekli anti-propaganda faaliyetleri içinde bulundular. Başta Abdul Hakim Beşar'ın El Partisi olmak üzere sürekli halkı YPG'ye karşı örgütlemek için yapmadıkları provakasyon kalmadı. Bütün bu politikalarını boşa çıkardık. Doğrudur, bölgemiz savaş halindedir. Savaş koşulları var, ekonomik sıkıntılar var, yönetim eksikliği, idare eksikliği var, sonuçta bir devrim sürecindeyiz ama halkı tatmin eden tek nokta var: Güvenlik. Halkın güvenlik sorunu yok. Bu konuda en ufak bir sorun yok. Bu, oluşturduğumuz güvenlik şeridiyle alakalıdır. Suriye'de en güvenli, en huzurlu bölge Kurdistan bölgesidir. Böyle olunca bu partiler güvenlik anlamında halkın huzurunu bozmayı denediler. Halkın arasında kargaşa yaratmaya çalıştılar. Rojava'nın içinde düşmanın yapamadığı bombalama eylemlerini bu partiyle bağlantılı kişiler yaptılar. Bunun iki amacı var: birincisi; güvensizlik oluştuğunda bize saldırmak, ikincisi de halkı göçe zorlamak. Çünkü bu halkı buraya bağlayan tek neden buranın güvenli olmasıdır. 'Güvenliği bozarsak halk göç eder' diye düşünüyorlar. Bunun için bombalama eylemleri yaptılar. Tabii Asayiş'in ciddi çalışmaları sonucu bu bombalamayı yapanların hepsi yakalandı ve suçunu itiraf ettiler. Bu kişiler, A.Hakim Beşar'ın El Partisi ile bağlantılı çıktı. Bu partililerin bu konuda bir açıklama yapmaları lazım. Şimdiye kadar sustular. Eğer bu bombalamayı yapan şahıslar onlarla irtibatlı değilse çıkıp açıklasınlar. El Parti neden susuyor? Eğer susuyorlarsa demek ki bu bombalama olayları partisinin temel politikasıdır. Aynı şekilde Qamışlo'da, Kürt siyasetçi İsa Hıso'ya yapılan suikast! Olaya baktığımızda aynı bombalama şeklini görüyoruz. Birbirine çok benziyor. Peki olayların perde arkasında ne var? En önemli etken Demokratik Özerklik yapılandırılmasının başarılı olup Kürtlerin birinci temsilci konumuna gelmesini KDP'nin istemediği artık açığa çıkmış durumda. Hatta KDP yönetiminin Derik'te petrol alanlarıyla ilgili Amerikalılarla projelere giriştiğini de biliyoruz. Böyle bir çalışmanın olduğundan haberdarız. Rojava'nın bu taraflarında ise KDP'ye yakın partilerin hakim olması için Azadi gibi partiler silahlanıp ÖSO ile hareket ettiler. ÖSO'yu Kürt bölgesine çekerek bizi tasfiye etmeyi planladılar. Daha önce diyordum ki KDP'nin politikaları yanlıştır ama şimdi ise 3-4 aylık pratik çalışmalarını gördükten sonra artık bize karşı gelişen olaylarda yer alarak bu temelde politika geliştirdiklerini anladım. Bu verilere dayalı olarak diyorum ki, KDP bu saldırıların bir parçasıdır. Eğer bu söylediğime hayır diyorlarsa, Kürt halkının geleceğini düşündüklerini iddia ediyorlarsa herşeyden önce Rojava halkının kazandığı statüyü tartışmadan kabul etmeleri gerekirlerdi. Ulusal duruş bunu gerektirmiyor mu? Kurdistan'ın diğer parçalarındaki oluşumlar, partiler, PKK olsun, KDP olsun, Rojhelat'daki oluşumlar olsun, herkesin hiç düşünmeden buradaki statüyü sahiplenmeleri gerekirdi. Herkes sahipleniyor ama KDP yönetimi hala 'Rojava'nın statüsünü kabul edelim mi, etmeyelim mi' diye tartışıyor. Eğer sen Rojavalı'nın projesini desteklemiyorsan demek ki senin farklı bir projen vardır. Düşmanlarla bir projen var çünkü düşmanların projesi bize saldırı şeklindedir. Bizim geliştirdiğimiz sistemizi Kürt sistemi olarak görmüyor KDP. Tam tersine bu sistemi tasfiye etmek için elinden geleni yapıyor. Bu nedenle KDP, Til Hasıl ve Tıl Aran'daki katliamı katliam olarak görmüyor. O köylerde yüzden fazla kişinin kafasını kestiler. Yüzlerce kişiden hala haber alınmış değil. Onlara göre o katlettikleri PKK'liydi. Ama o insanların hepsi sivildi. Başı kesilenlerin içinde Araplar bile vardı. Arap'ın PKK ile ne ilgisi olabilir? 'İki tarafın çatışması' diye açıklama yapanlar eğer saldırıların içinde değilse neden böyle diyebilir ki? Demekki iki taraftan biri de o açıklamayı yapanlardır. Zaten olayı yapan Abdulcabbar Egidi 'bizim yanımızda Kürtler de vardı' diye açıklama yaptı. Peki kimdi bu Kürtler? Azadi Partisi'nin silahlı üyeleriydi. Zaten köyde görüştüğümüz kişiler, saldırı yapanların elinde Güney Kurdistan yönetiminin bayrağı olduğunu söylediler. Yani yaptıkları o 'katliam yok' açıklamasını normal buldum çünkü onlar da o saldırıda yer almışlar. Farklı bir açıklama, öyle ulusalcı bir açıklama yapılsaydı o zaman şaşırırdım.Askıya alındığı açıklansa da bir ara gündemde olan ABD'nin Suriye'ye yönelik olası hava saldırısını sormak istiyorum. Böyle bir saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? Rojava bölgesi böyle bir olaydan nasıl etkilenir, sizin için ne değişecek?Rojava devriminin ilk gününden beri bir yaklaşımımız var: Suriye'ye yapılacak her türlü dış müdahaleye karşıyız! Her zaman dış müdahalenin iç dinamikleri zayıflatacağını ve çözüm getirmeyeceğini söylüyoruz. Gerçek çözüm iç dinamiklere dayalı olduğunu düşünüyoruz. Yani ABD'nin dış operasyonlarının özgürlük getirebileceğine inanmıyoruz, düşünmüyoruz. Dış yardımlar olabilirdi, çözüm konusunda iç dinamikleri yana yana getirmek, onların önü açılabilirdi. Bu da Birleşmiş Milletler elliyle yapılabilirdi. Ama istihbarat örgütleri elliyle dış operasyon yapmak çözüm getirmez. Suriye'ye müdahale oldu zaten, hem de bin kere müdahale oldu ama çözüm olmadı. Herşey denendi ama başarılı olamadılar. Çünkü iç dinamiklerine dayanmıyordu. Şimdi ise hava saldırılarından söz ediliyor. Bana göre ciddi bir saldırı olmayacaktır. Hedef bataklığı biraz daha derinleştirmek istiyorlar. Herhalde bunların projelerinin gerçekleşmesi için ortam yeterince karışık değil. Bunun için kimyasal silahı gerekçe yapıyorlar. Suriye ilk kez kimyasal silah kullanmadı ki! Suriye'de ilk kez kimyasal silah kullandığını ilk kez biz açıkladık. Suriye, Halep'te Araplara karşı kimyasal kullandı, biz de YPG olarak gittik kanıtlarını topladık, yaralıları Türkiye üzerinde dışarıya gönderdik. Verileri de toplayıp Avrupa'ya gönderdik ama o zaman hiçbir devletten ses çıkmadı. Sonra bu Şam'daki olay gerçekleşti ve bunun üzerine yaygara kopardılar. Bize göre bu yeni bir durum değildi. Aslında ABD'nin Suriye vururuz söyleminin altında 2.Cenevre mi yoksa 1.Washinton mu zirvesinin oluşturulması zemini yaratmaktır. Bir aydır vuracağı üsleri açıklamış. Suriye de eli kolu bağlı onun vurmasını mı bekleyecek? Tabi ki tedbirini alacak. Ve dönüp muhalefe 'bak Şam'ı vurduk, zayıflattık' demesi içindir de. Ve bence bu plan ABD ve Rusların danışıklı dövüşüdür. Belki siyasi bir çözümü artık güçlendirmesi, farklı bir yönetim projesidir. Peki bu saldırı Rojava bölgesini nasıl etkilecek? Kürtler artık Suriye'de irade sahip oldular. Suriye'de ne proje olursa olsun bundan sonra Suriye'de Kürtler kendi iradeleriyle varolacaktır. Kürtsüz bir projenin Suriye'de yaşam bulması mümkün değil artık. Batının, Rusların geliştireceği her projede biz de üçüncü çizgi felsefesimizle müdahil olacağız, dışında kalmayacağız. Ama bize yönelik şöyle bir müdahale oluyor: Rusya ve İran bizi kendi taraflarına çekmek için 'ne istiyorsanız hazırız, tartışabiliriz' diyorlar. Bizim istediğimiz üçüncü çizginin güçlendirilmesidir. Yine aynı şekilde diğer taraf da bize 'ne istiyorsanız kabul ederiz' diyorlar, onlara da aynı cevabı veriyoruz. Yani ne Suriye rejiminin politikaları faydalı olabilir ne de şimdiki muhalefetin projeleri. Asıl çözüm bizim savunduğumuz üçüncü çizgide olduğunu söylüyoruz. Suriye muhalefetinde de bizim projemizi destekleyen bir kesim var. Suriye'ye dönük yeni bir sistem, yeni bir yapılanma, yeni bir anlayış kesin çözüm getirebilir.ABD'nin Suriye'ye olası bir hava saldırısıyla birlikte aynı zamanda bir NATO üyesi olan Türkiye'de kendi güvenliğini gerekçe gösterip Rojava bölgesine hava saldırısı yapma ihtimali var mı? Bu konuda bir kaygınız var mı?Tahmin etmiyorum. Türklerin bahaneleri tabiki vardır ama ne yapabilir ki? Sonuçta bizim Suriye gibi ne ağır füzelerimiz, ne askeri üslerimiz, ne de kimyasal silahlarımız vardır. Bizim sistemimiz, gerillacılıktan gelen bir örgütlenmeyle gelişen bir askeri sistemimiz vardır. Eğer Türkiye'nin böyle bir düşüncesi varsa birbirimize yabancı değiliz. Sözkonusu gerilla savaşı olduğunda Türklerle birbirimizi iyi tanırız. Şimdiye kadar Rojava halkı olarak Türkiye'ye en ufak bir zararımız olmamıştır. Türkiye'nin şimdi en güvenli sınırı bizim kontrolümüzdeki alanlardır. Mesela ÖSO, Hatay ve benzeri yerlerde Türklerle sorun yaşadı ama bizim Türklerle hiç sorunumuz olmadı şimdiye kadar. Ama Türkler de tabii şimdiye kadar bizim statümüzü kabul edip hakimiyetimizi hazmetmediler. Eğer Türklerin Rojava'ya saldırı gibi bir planı varsa dediğim gibi YPG'nin felsefesi gerillacılığa dayan bir felsefedir ve gerilla savaşını çok rahat yürütebilir. Böyle bir saldırı Türkiye'nin yararına olmayacaktır, sadece kendisine zarar verir. Her zaman diyoruz, Rojava Kürtlerinin özgürleşmesi, demokratik bir sisteme kavuşması, bu, Türkiye demokrasinin gelişmesine de katkı yapacaktır. Artık Türkiye'nin bileceği bir iştir, biz her türlü gelişmeye hazırız.KCK'nin, gerillanın çekilmesini durdurma kararını nasıl oıkuyorsunuz bu paralelde? Kuzey Kurdistan'da tekrar gelişebilecek olası bir savaş Rojava'yı nasıl etkiler? Bu kararı siz nasıl değerlediriyorsunuz?Bizi bir yönüyle etkiler. Önder Apo'nun geliştirdiği ve sonuca götürmek istediği süreç bizi moral açısından etkiler. Her şeyden önce biz Önder Apo'yu destekleriz ve o projenin gerçekleşmesi bizi çok sevindirir. Ama Önder Apo şu uyarıyı da yapmıştır: Herşey olabilir. Çünkü süreç dış müdahalelere açık bir süreçtir. Önderlik kendi tedbiri almıştır ve KCK'nin de kendi tedbirlerini alıp hamlelerini ona göre yapmasını istemiştir. Doğal olarak KCK buna göre davranıyor. Türkiye'nin kapasitesi, zihniyeti bunu karşılayacak düzeyde değil. Önderlik bu hamlelerle belki bu projesini olgunlaştırmak istiyor. Ama bize yönelik etkisi fazla olacağını sanmıyorum. Kuzeyde 30 milyonluk bir Kürt nufüs vardır. Herhalde oturup seyirci kalmayacaklardır. Devrim havasına girip devrimi gerçekleştirebilirler. Bu potansiyel vardır ve değerlendirmek lazım. Türkiye'de başlatılan süreç bizi, Rojava'yı nasıl etkiledi? Kötü etkiledi çünkü Türkiye'den gelen saldırılar arttı. Bize karşı yapılan tüm saldırılar Türkiye üzerinde gelişti. İhtimal vermiyorum ama dış müdahalelerle süreç bozulursa HPG meşru savaşını başlatabilir.Size yönelik saldırıların Türkiye üzerinde geliştiğini söylediniz. Bu söylediğiniz yer Kuzey Kurdistan coğrafyasıdır. Bu anlamda Kuzey'deki Kürt halkının Rojava devrimine olan yaklaşımından, desteğinden, yardımlarından bahseder misiniz? Yapılan destekler Rojava devrimini sahiplenerek ortak devrim ruhuyla mı yapılıyor yoksa sadece insani boyutta mı sınırlı kalıyor?Açıkçası Kuzey Kurdistan halkının Rojava devrimine pek bir desteği olmadı. Yani kuzeydeki halkımız bunu iyi bilsin. Bazı yardımlar yapıldı, sanki yabancı, savaş mağduru başka bir halka insani yardımda bulunur gibi süt, makarna, çocuk bezi gönderiyorlar. Kuzey halkımızda bir duyarlılık gelişmedi, devrime katılmadı. Rojava'ya yapılan bütün saldırı kararları Kuzey Kurdistan kentlerinde alınıyor. Antep'te, Urfa'da alınıyor. Hatta Efrin'e yapılan saldırı kararı Antep'te bir otelde alındı. Buna rağmen Kuzey halkında tek bir tepki olmadı. Halbuki 100 kişi toplanıp o otelin önüne gidip ' siz ne yapıyorsunuz' diye sorulsaydı bize karşı olan bu saldırılar da bu kadar yoğun, açık ve pervasızca olamazdı. Ama hiç bir tepki gelişmedi. Yine Serikani'deki bütün savaş Urfa'da planlanıyor, her türlü destekle bize yönelik saldırı gerçekleşiyor. Bu çeteci gruplar, Urfa'da açık açık toplanıyorlar, örgütleniyorlar gelip bize saldırıyorlar, yaralanıp tekrar Urfa'ya gidip tedavi ediliyorlar. İnsanlarımızda ise hiçbir hareket yok, sanki hiç savaş yokmuş gibi davranıyorlar. İnsanlarımız bunlara tepki gösterseler bu saldırıyı yapanlar geri çekilir saldırmaz. İnsanlarımızın tepkisiz kalması saldırganları daha da cesaretlendiriyor. Biz buradan yapılan toplantıları görebiliyorsak kuzeydeki halk nasıl görmüyor? İnsanlarımız toplanıp protesto edebilirdi. Türkler de kuzey halkının serhıldanlarından korkup Rojava'ya yapılan saldırılara yataklık yapamaz duruma gelirdi. Çete grupları gelip MİT'in denetiminde Kurdistan'ın üst bölgesinde örgütlenip bir kaç metre ötedeki başka bir Kurdistan parçasına saldırabiliyor. Bu nasıl bir trajedidir? Sahiplenme öyle salça makarna göndermek değil! Oysa kuzey halkı serhıldanlarla onlara dünyayı dar etmeliydi. Bizim salçaya, makarnaya ihtiyacımız yok ki, bizim özgürlüğe ihtiyacımız var. Siz bize manevi destek verin biz salçasız makarnasız da devrim yapabiliriz. Başkan Apo bir kaç kere 'bırakın makarnayı, salçayı kendi öz savunma sisteminizi güçlendirin, bu tür şeylerin peşine düşmeyin, savunmanızı, örgütlenmenizi geliştirin' uyarılarına rağmen maalesef kuzey halkı Rojava devrimini ciddi anlamda sahiplenmedi, anlamadı. Rojava'da gerçekleşen bir devrim eğer Diyarbakır'da yankılanmıyorsa o devrim boştur, öyle bir devrime de gerek yok zaten. Bu anlamda kuzey halkının devrim ruhuyla değil sadece insani bazı yardımları oldu.

Demokratik Çözümün Yolu Rojava'dan Geçer Serhat Varto

  Demokratik çözüm süreci tıkanmayla karşı karşıyadır. Herkes sürecin kopmasıyla beraber çatışmaların yeniden başlayacağından kaygı duyuyor. Oysa  çatışmalar hemen hemen hiç durmadı. PKK'nin Türkiye ve Kuzey Kürdistan'dan güçlerini geri çekmesinden hemen sonra devlet, El Kaide'ye bağlı El Nusra çeteleri eliyle Rojava'da Kürt Özgürlük hareketine karşı yeniden savaşa başladı. Suriye'de,Kürt halkının statü kazanmasından rahatsızlık duyan tüm güçlerden bir koalisyon kurarak, kuzeyin dağlık coğrafyasında kazanamadığı askeri üstünlüğü Rojava'da kazanmanın hayali içerisine girdi. böylece hem Suriye'de yoğunlaşan uluslararası çatışmalar sonucunda Kürt halkının yeni kazanımlar elde etmesinin önüne geçmenin, hem de iflas eden Ortadoğu politikalarını burada kazanacağı başarılarla bir nebze de olsa gidermenin hesaplarını yaptı. Bu hesaplarında başarılı olmak için geleneksel işbirlikçisi olan bazı Kürtleri kullanmayı da ihmal etmedi.Bu bakımdan aslında devlet, hiçbir zaman Kürt sorununun siyasi yöntemlerle çözülmesine şans vermedi. Bu nedenle Kürt tarafının attığı 'geri çekilme' gibi stratejik adımlara karşılık, neredeyse en küçük bir demokratik adım atmadı. Bütün güç ve hünerini Rojava direnişini kırmak için kullandı. Özellikle Esat rejiminin kimyasal silah kullandığı iddiaları ardından, Uluslararası bir koalisyonla Suriye'ye saldırılmasını hararetle savundu. Bunu, başta Kürt halkının direnişini kırmak olmak üzere, bölge politikaları açısından hayati önemde gördü. Ama bölge ve dünya siyasetinin hassas dengelerini tartamayan bu basiretsiz siyasetleri de çökmeyle yüz yüze kaldı. Şimdi Türk devleti, Suriye ve Rojava'da başarısızlığa uğramakla karşı karşıya geldikçe, kuzeyde başlatılan Demokratik Çözüm Süreci yeniden bütün ciddiyetiyle konuşulmaya başlandı. Türkiye'de son günlerde tartışılan 'demokratikleşme paketi' de, Rojava'da yaşanan bu gelişmelerin neticesinde gündeme geldi. Bu açıdan Kuzey Kürdistan'da başlatılan demokratik çözümün kaderinin Rojava'daki gelişmelere bağlı olduğu bütün açıklığıyla ortaya çıktı. Çözüm sürecinde yaşanan tıkanmanın nedenin de,  gerillanın erken ya da geç geri çekilmesinin olmadığı, Türk devletinin Rojava'da Kürt halkının direnişini kırıp kıramayacağı olduğu anlaşıldı. Türk devleti ve bağlaşıklarının, Kürt halkına karşı yürüttüğü savaş, mekan değişikliği ve bütün şiddetiyle Rojava'da sürmektedir. Bu nedenle kalpleri özgürlükten yana atan bütün Kürtler,kaderlerinin buradaki savaşta elde edilecek zafere bağlı olduğunu bilmelidirler. Bunun için bütün Kürtler Rojava'daki savaşa, Özgürlük ve Demokratik Çözümün yolu Rojava'dan geçer şiarıyla katılmalıdırlar.  Serhat Varto          Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkeziwww.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info

13 Eylül 2013 Cuma

Delal Amed: Bizden Taraf Çatışma Gelişmez

   Geri çekilme sürecinin durdurulmasının değerlendiren Halk Savunma Merkezi ve YJA Star Anakarargah üyesi Delal Amed, “Şimdi geri çekilmeyi durdurduk ancak çatışmasızlık pozisyonumuzu koruyacağız. Bizden taraf çatışma yaratma durumu gelişmez” dedi. Geri çekilme sürecinin durdurulmasının değerlendiren Halk Savunma Merkezi ve YJA Star Anakarargah üyesi Delal Amed, “Şimdi geri çekilmeyi durdurduk ancak çatışmasızlık pozisyonumuzu koruyacağız. Bizden taraf çatışma yaratma durumu gelişmez” dedi. Halk Savunma Merkezi ve kadın ordusu YJA Star Anakarargah üyesi Delal Amed ile geri çekilmenin durdurulmasının nedenleri ve yaratacağı sonuçlar üzerine konuştuk. Amed, askeri operasyonların gelişmesi halinde çatışmasızlık ortamının da ortadan kalkacağı uyarısında bulunurken, AKP hükümetine rağmen demokratik çözümden yana ısrarcı olduklarını vurguladı. Ateşkes pozisyonunu bu süreçte devam ettireceklerini kaydeden Amed, şunun altını çizdi: “Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak kilit sorun Kürt sorununun çözümüdür. Bunu başaramazsa mevcut iktidar gücü aşılmak durumundadır.”-KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı HPG gerillalarının geri çekilmesinin durdurulduğunu açıkladı. Bu ne anlama geliyor?Geri çekilmenin durdurulmasının ne anlama geldiğini kavramak, çekilme sürecinde tarafların oynadığı rolleri görmekten geçer. Bilindiği üzere 2013 Newroz’unda Önder Apo’nun yapmış olduğu tarihi deklarasyon ardından KCK yürütme Konseyi Başkanlığımız 23 Mart’ta ateşkes ilan etmiş, 25 Nisan’da Kuzey Kürdistan’daki gerilla güçlerimizin 8 Mayıs tarihinden itibaren geri çekileceğini ilan etmişti. Bu gelişmelerden önce HPG olarak biz demokratik sürecin başlatılmasına ön ayak oluşturması amacıyla 13 Mart tarihinde elimizde esir bulunan devlet görevlilerini serbest bıraktık. Yine ilan edilen çatışmasızlık pozisyonunu tüm tahrik ve provokasyon çabalarına rağmen eksiksiz bir biçimde yerine getirip korumaya çalıştık. Alınan geri çekilme kararına uygun bir şekilde de 8 Mayıs tarihinden itibaren güçlerimizi harekete geçirdik ve 14 Mayıs tarihinde ilk grubumuz Medya Savunma Alanları’na ulaştı. Bu süreçlerin tümünü kamuoyuyla alenen paylaşmıştık. Ardı sıra da bir planlama dahilinde örgütlenen gerilla güçlerimiz Medya Savunma Alanları’na geri çekilmeyi sürdürmüştür. Çekilen güçlerimizin belli bir kısmı olanaklar dahilinde kamuoyu ile de paylaşıldı.SÜREÇ MUTABAKAT SONUCU BAŞLADITabii bilindiği üzere bu süreç önceki ateşkes ve çatışmasızlık süreçleri gibi tek taraflı bir irade sonucu oluşmadı. AKP hükümetinin de demokratik çözüm süreci olarak adlandırdığı ve sürdüğünü iddia ettiği bu süreç kendiliğinden gelişmedi. Türk devlet heyetinin İmralı’da Önder Apo ile yürüttüğü görüşme ve müzakere süreci ile akabinde Kandil-İmralı arasında gidip gelen BDP heyetinin görüşmelerinde ulaşılan belli bir mutabakatın sonucunda gelişmiş bulunuyor. Bu diyalog ve müzakerelerin kendisi bile kıran kırana bir mücadele sürecidir. Önder Apo tüm olanaksızlık ve imkansızlıklara rağmen İmralı’da böyle bir yürüttü yürütüyor.GERİ ÇEKİLME BÜYÜK BİR İTİNA İLE GERÇEKLEŞTİ-Bu süreçte HPG olarak sizden beklenen tam olarak neydi?Sorunun muhatabı olan bir taraf olarak ilk etapta bizim üzerimize düşen, çatışmasızlık ortamının sağlanması ve güçlerimizin Kuzey Kürdistan’dan çekilmesiydi. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da Newroz’dan bu yana bizim tarafımızdan tek bir mermi sıkılmadığı gibi Türk ordusunun savaş hazırlıklarına rağmen güçlerimiz çatışma ortamına zemin sunmamış, büyük bir sağduyu ile çatışmasızlık pozisyonunu korumuştur. Güçlerimizin geri çekilme faaliyetini büyük bir itina ve özenle gerçekleştirdiğine kamuoyu da tanıktır.ERDOĞAN’IN AÇIKLAMALARI TEMELSİZ-Fakat hükümet geri çekilmenin, söz verildiği gibi gelişmediğini söylüyor...Hükümet yetkililerinin ve Erdoğan’ın son dönemlerde oldukça yoğunlaştırdığı “aslında geri çekilmediler, bilmem yüzde kaçlar çekildi, istihbaratımız güçlüdür bizde biliyoruz” vb. açıklamaları ciddiyetten uzaktır. Demokratik çözüm için AKP hükümetinin yapması gerekenleri yapmamasının gerekçelerini oluşturmak amacıyla geliştirilen, temelsiz, altı boş, kamuoyunu aldatmaya yönelik kandırmaca sözlerdir. İstihbaratına bu denli güvendiğini söyleyen Türk devleti ve hükümeti, sadece Türkiye sınırından geçerek gelen ve görüntülerini basına verdiğimiz güçlerimizin Kuzey Kürdistan’da yıllarca mücadele eden en yetkin gerilla gücümüz olduğunu bilmiyor mu? Biliyor fakat hükümet alıştığı üzere manipülatif, yalan haberlerle kuşku oluşturmaya çalışıyor.SÜRECİN TIKANMASININ NEDENİ AKP HÜKÜMETİ-Geri çekilmeyi durdurmanız hükümet ve hükümete yakın medya tarafından bir şantaj veya tehdit olarak görülüyor. Bu iddiaya ne diyorsunuz?Şimdi biz sorunun muhatabı ve sürecin temel dinamiği olan bir taraf olarak yapmamız gerekenleri yaptık. Demokratik çözümün gelişmesi için diğer bir taraf olan muhatap AKP hükümetidir. Görüşme ve müzakereleri yapan kendisi değil midir? AKP hükümeti yapması gerekenleri yapmamıştır, yapmamakta direnmektedir. AKP hükümeti ile başlayan görüşme ve müzakere süreci tıkanmıştır. Sürecin tıkanmasına neden olan taraf biz değiliz. AKP hükümetidir. AKP hükümetinin yaklaşımları süreci tıkatmaktadır. Bizim gerilla güçlerimizin çekilişini durdurmamız, sürecin AKP tarafından tıkatıldığının resmen beyanı olmaktadır. Bu sürecin tek taraflı atılan adımlarla geliştirilemeyeceğinin göstergesidir. AKP hükümeti bu konudaki tutumumuzu kendisine sunulan bir şans olarak görmeli ve sorunun çözümünde bir taraf olarak yapması gerekenleri yapmalıdır.GERİ ÇEKİLME TAKTİK YAKLAŞIM DEĞİL, SÜRECE STRATEJİK YAKLAŞTIKGeri çekilmeyi durdurmamız taktik-politik bir tutum değil, ya da şantaj ve tehdit hiç değildir. Başından beri biz bu sürece stratejik yaklaştık, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve bu kapsamda Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünün kalıcı bir çözüm olacağını stratejik olarak benimsedik ve bu yaklaşımımızın gereği olarak bu süreçte tarafımızca yapılması gerekenler yapılmıştır. Ancak süreç kritik ve hassas bir noktaya gelip dayanmıştır.BİR HALKIN KİMLİK MÜCADELESİ NASIL TERÖR OLARAK TANIMLANABİLİR?-AKP hükümetine güvenmediğiniz sonucu çıkıyor burada...Eğer AKP hükümetinin gerçekten demokratik çözüm niyeti varsa yaşanan bu tıkanıklığın aşılması için üzerine düşenleri pratik olarak yerine getirmesi gerekir. Bakın son günlerde hükümet adına başta Erdoğan olmak üzere birçoğu çıkıp “terörü bitirinceye kadar mücadele edeceğiz” diyor. Biz, bunu bir tavır belirleme olarak görüyoruz. O zaman biz de sorarız; yanı başında meşrulaşmış bir Kürt halkı statüsü söz konusu iken, hala bir halkın var olma ve kimlik mücadelesi nasıl terör olarak tanımlanabilir? Bu, bir halkın inkarı değildir de nedir? O zaman bu halkın Önderi ile sorunun muhatabı olarak görüşmeler yapmanın anlamı nedir? Böyle ucuz politikalarla bu sürecin yürütülemeyeceğinin bilinmesi gerekir. Hala “Terör” olarak tanımladığın sorunu zaten 40 yıldır bitirmek için mücadele etmiyor musun? Sonuç ne oldu peki? Sonuç ortadadır; nice hükümetler düştü Türkiye’de, nice ordu generalleri başarısızlıkla yargılandı, devrildi. Teröristlikle yaftalanan Kürt halkının mücadelesi ise gün be gün büyüyerek gelişmekte, mücadele azmi her gün daha da güçlenmektedir. Bu anlamıyla AKP hükümeti kendisine sunulan demokratik çözüm olanaklarını ve fırsatını iyi değerlendirmelidir.TÜRK ORDUSU SAVAŞ HAZIRLIKLARINA AĞIRLIK VERDİ-KCK Eşbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada geri çekilmenin AKP hükümetinin demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda adım atmaması sonucu durdurulduğu belirtildi. Kamuoyunda AKP hükümetinin verdiği bazı sözleri yerine getirmediği yönlü tartışmalar da var. Sizce somut olarak AKP hükümeti ne yaptı, ne yapmadı?Evet, AKP hükümetinin demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda herhangi bir adım atmayışı süreci tıkanma noktasına getirmiştir. Başta da belirttiğim gibi tek taraflı geliştirilen bir süreç değildi. Bu süreç İmralı’da Önder Apo ile geliştirilen görüşmeler sonucunda başlatılmış ve tarafların karşılıklı sorumluluk yüklenmesiyle yürütülmeye başlanmıştır. AKP hükümeti, geçen süreçte çatışmasızlık ortamının sağlanması için fiili olarak üzerine düşen imha operasyonlarının durdurulmasını sağladı ve bu süreçte gerilla güçlerimize yönelik herhangi bir imha operasyonu geliştirmedi. Zaten yapması gerekenlerden tek yaptığı da budur. Türk ordu güçleri operasyon geliştirmediler ancak savaş hazırlığı anlamına gelecek her türlü hareketliliği olduğu gibi hatta eskisinden daha fazla devam ettirdi.ASKER DEĞİL AMA POLİS GÜCÜ SÜREKLİ OPERASYONDABiz güçlerimizi geri çekerken, Türk devleti askeri gücünü yenileyerek takviye etme çabası içerisinde oldu. Yeni kalekol yapımlarını devreye koydu. Yeni korucu alımı yaparak koruculuğu yaygınlaştırıp, kadrolarını arttırdı. Askeri amaçlı yol ve baraj yapımlarını sürdürdü. Eğer çatışmasızlık ortamını kalıcı bir barışa dönüştürme ve savaşı sonlandırma niyeti olsaydı bunları yapmazdı var olan askeri hareketliliği durdururdu. Ama yaşanan aksidir. Yine Kürt halkına karşı uygulanan polis terörü hızından hiçbir şey kaybetmeden sürdürülmüştür. Tutuklama, gözaltılar devam etmiş, başta Kürt halkı olmak üzere demokratik mücadele geliştiren Türkiye’deki demokratik kesimler üzerinde polis işkencesi, baskısı katliama kadar vardırılan öldürme olayları geliştirildi. Bu uygulamalar polis gücünün operasyon halinde olduğunu ifade etmektedir. Yani ordu gücü operasyon yapmadı ama diğer taraftan polis gücü büyük bir şiddetle operasyon halinde oldu. Biz elimizdeki esirleri serbest bırakırken, hükümet bırakalım elinde tutuklu olan on binlerce insanımızı serbest bırakmayı, hastalıklarla boğuşan ve ölümle burun buruna olan tutuklu insanlarımızı bile serbest bırakmadı.Ayrıca biz güçlerimizi geri çekme kararını verdiğimizde, bu süreci izleyecek komisyonlar oluşturulacaktı, meclisin bu konuyu gündemine alıp karar vermesi gerekiyordu. Bir Akil İnsanlar heyeti oluşturdular. Bu heyet Kürdistan’ı, Türkiye’yi dolaştı, halkın nabzını yokladı izlenimler edindi, fakat sürecin gidişatını izlemedi. Tamam, yapması gerekenlerin esasını yapmasa da ama halkın talepleri ve sürece yaklaşımı üzerinden bir rapor hazırladı fakat şu ana kadar bu rapor bile gündeme alınmıyor. Türkiye meclisinin bu konuda herhangi bir kararı olmadı ama sözde mecliste demokratik çözüm sürecini değerlendirme komisyonu oluşturuldu. Bu komisyon kimdi, neler yaptı anlayamadık. Zaten meclisi tatile koydular, herhangi bir çalışmada olmadı. Türkiye’nin en hayati sorunu olan demokratikleşme ve bu kapsamda Kürt sorununun çözümü sürecine girilmiş ama karar organı olan meclis çalışmaz durumdadır.AKP HÜKÜMETİNİN ANAYASADA EĞİŞİKLİĞE GİTME NİYETİ YOK- AKP hükümeti bir demokratikleşme paketinden bahsediyor, bu pakete yaklaşımınız nedir?İmralı’da gelişen görüşmelerin sonucu olarak, çatışmasızlık ortamının sağlanmasıyla AKP hükümetinin anayasal düzenlemelerle gerekli değişiklikleri yapması gerekirdi. Türkiye’de hala yürürlükte olan 12 Eylül faşist askeri darbe anayasasında herhangi bir değişikliğe gitme niyetlerinin olmadığı açıktır. Sözde anayasa komisyonu çalışıyor ama Kürt halkının ve Türkiye’de yaşayan halkların varlığını inkar eden yasayı değiştirmeye bile yanaşılmıyor. Temel insan haklarından olan anadilde eğitim bile kırmızıçizgi olarak konularak reddediliyor. Demokratik çözüm paketi diye bir şey ortaya attılar. Bazı çevreler de hükümetin paketi, hükümet adım atıyor diye tartışmaya başladılar. Nerede, ortada bir paket falan da yok. Laf olarak ortaya atılan bir şey üzerinden bir tartışma yürütülüyor. AKP hükümetinin çözüme dair herhangi bir projesi yoktur. Olmayan bir şey üzerinden beklenti yaratılmaya çözüm umudu, havası yaratılmaya çalışılıyor.Yine sorunun muhatabı olarak İmralı’da Önder Apo ile görüşmeler yapılıyor. Bir halkın önderi, sorunun muhatabı olan önder Apo ile İmralı şartlarında, avukatları ile görüşmesinin yasaklandığı, aile ve BDP heyeti ile görüşmelere uygulanan keyfi muamelelerle çözüm görüşmelerinin geliştirilemeyeceği açıktır. Önder Apo’nun sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü tehdit altında iken nasıl görüşmeler yapılıyor. İmralı şartlarında değişikliğe gidilmesi, süreci yürüten muhatap bir taraf olarak çeşitli demokratik çevrelerle görüşme ve ilişki içerisinde olması gerekmiyor mu? Ancak bunların hiçbirisi yapılmadı ve yapılmak istenmiyor. Özetle AKP hükümetinin yapması gerekenler bunlardı süreç ve koşullar da buna oldukça uygundu. Ancak yapılmamıştır.AKP MISIR’I, SURİYE’Yİ İYİ OKUMALI-AKP neden süreci uzatma ve oyalamaya dönüştürdü?AKP hükümetinin süreci uzatma, kamuoyunu kandırmaca sözlerle aldatarak oyalama çabası, kamuoyunda beklenti yaratarak çözüm havası, umudu oluşturma siyaseti kendi iktidarını dayandırdığı temel politikadır. Bu da yıllardır Türkiye’yi gerileten, yenilik yaratmayan, dış güçlere muhtaç ve müdahaleye açık kılan bir politikadır. Bu, Türk devleti ve hükümetlerinin ulus-devletçi, halkların varlık ve kimliğini inkar-imhaya dayanan tekçi zihniyetin AKP hükümetinde somutlaşmış yeni bir versiyonu olmaktadır. AKP hükümeti bu siyasetin gereklerine göre hareket ediyor. Halbuki artık çağımızda Türkiye’nin demokratikleşmesi sorunu kendisini dayatmaktadır. Türkiye halkının da talebi budur. Genel bölgesel konjonktür ve dünyada yaşanan gelişmeler Türkiye’de demokratikleşmenin gelişmesini dayatmaktadır.Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak kilit sorun Kürt sorununun çözümüdür. Bunu başaramazsa mevcut iktidar gücü aşılmak durumundadır. Yanı başındaki Mısır’ı, Libya’yı, Suriye’yi iyi okumalıdır. AKP oyalama siyasetiyle halen Kürt halkını ve hareketini tasfiye edebileceğini düşünmektedir. Türkiye’nin demokratikleşmesi kapsamındaki Kürt sorununun çözümüne yaklaşımı inkar-imha ve tasfiyedir. Bu zihniyeti aşmadıkça Türkiye’deki geçmiş iktidarlardan farkı kalmaz ve aynı sonu yaşamaktan kendini kurtaramayacaktır.AKP’NİN TUTUMU SURİYE’DEKİ GELİŞMELERLE DE BAĞLANTILI-Hükümetin bu tutumunun başta Suriye olmak üzere bölgedeki gelişmelerle bir ilgisi olduğunu düşünüyor musunuz?Bu süreçte bu siyasetinde ısrar etmesinin elbette ki Suriye’de yaşanan gelişmelerle de bağı vardır. Suriye’deki çatışmalar Esad rejimi ile muhalif güçlerin çatışması değil, küresel güçlerin çelişkilerinin ve çıkar çatışmalarının yansımasıdır. Eğer bugün Suriye’ye dış bir müdahale gelişirse gelişecek olan bir bölge savaşını aşacak yeni bir dünya savaşıdır. Bunun için iki yıldır küresel güçler arasında karşılıklı ilişki, çelişki, uzlaşma ve çatışma senaryoları yapılmakta. Dış müdahaleye bu denli temkinli yaklaşılması da bu nedenledir. Fakat Türk devleti ve AKP hükümeti Suriye sorununun karmaşıklığını, bölgesel konjonktür üzerindeki etkilerini ve küresel güçlerin bölge üzerindeki hakimiyet durumunu nasıl etkileyeceğini iyi okuyamamakta ve tüm bunları görmezden gelen bir tutum içerisindedir. Tüm siyasetini Suriye’deki gelişmelerde bir aktör olarak devrede olmaya bağlamıştır.Yine bu yaklaşımının özünde Rojava’da Kürt halkının siyasi statüye kavuşması, meşrulaşması ve Suriye’de gelişecek herhangi bir çözümde Kürtlerin aktör olarak devrede olmasını hazmedememesi yatmaktadır. Çünkü Kürt halkının bu konumu, herhangi bir yerde, hele hele komşusu olan bir yerde uygulanmak istenen inkar-imha zihniyetini de işlemez kılacak, ortadan kaldıracaktır. Rojava Kürdistan’ında yaşanan gelişmenin tüm Kürdistan’ı etkileyeceği aşikardır. Öncelikle de Kuzey Kürdistan’da yürütülen mücadele düzeyini birebir etkileyeceği kesindir. Yaşanan bu gelişme karşısında ya AKP hükümeti Türkiye’deki Kürt sorununu çözecek -ki bunun için Newroz’dan itibaren Önder Apo’nun başlattığı süreç buna zemin sunmuş, şans tanımıştır. AKP hükümeti bu fırsatı iyi değerlendirebilirdi, ancak görünen odur ki pek fazla niyeti yoktur- ya da kendi iflas etmiş inkar-imha zihniyeti ile Kürt sorununa yaklaşımını sürdürecek, bunun için de bu siyaseti uygulamasına engel olarak ortaya çıkan Rojava Kürdistan’ındaki gelişmeleri boğmak isteyecek, bu yolla da Kuzey Kürdistan’daki mücadele düzeyini etkilemesinin önünü alacak ve burada da bu siyasetine devam edecektir. Tercihinin ikinci seçenekten yana olduğu sürecin tıkanma emarelerinin ortaya çıktığı Haziran sonlarında Rojava’da başlatılan El Kaide nüanslı çete saldırılarına verdiği desteğin defalarca kez ispatlanmasıyla da ortaya çıkmıştır. Suriye üzerindeki mücadeleye aktör olarak katılmak istemesinin nedeni budur.ÇATIŞAN EL NUSRA, DESTEKLEYEN VE KIŞKIRTAN AKP-O zaman Suriye’ye askeri müdahale isteğinin arkasında da bu nedenin yattığı söylenebilir mi?Evet, küresel güçlerin Suriye’ye müdahalesini hızlandırmak için belli dönemlerde çeşitli gerekçeler öne sürdü. Ama bu güçler AKP hükümetinin bu oyununa gelmedi, ertelediler daha fazla hazırlık yürüttüler. Yine en son bugünlerde Suriye’ye müdahalenin tartışıldığı ortamda daha müdahale yöntemi netleşmemişken, kendi sınırları üzerinde girmiş olduğu savaş hazırlıkları, acele ile kendini savaşa yatırmış olması da bu amaçladır. Bu arada AKP hükümeti boş durmamıştır. Özellikle Rojava Kürdistan’ında muhalif çete gruplara her türlü desteği vererek hatta bizzat kendisinin eğitip, donatıp gönderdiği güçleri Kürt halkına karşı saldırtmıştır. Rojava Kürdistan’ında bugün yaşanan çatışmalar El-Nusra güçleri ile yaşanmakta ancak bu güçleri kışkırtan ve destekleyen gücün Türk devleti, AKP hükümeti olduğu açıktır. Rojava Kürdistan’ında yaşanan bu çatışmalarla Kürt halkını zayıflatabileceğini, hatta bitirebileceğini hesaplamaktadır.AKP ROJAVA’DAKİ POLİTİKASI SONUÇ VERMEYECEKRojava Kürdistan’ında iradesi kırılan, bitme noktasına gelen Kürt halkını ve özgürlük hareketini Kuzey Kürdistan’da da tasfiye edebileceğini hesaplamaktadır. Bu nedenle Kuzey Kürdistan’da başlatılan demokratik çözüm sürecinin gelişmesi için üzerine düşenleri yapmamakta, oyalayıcı yaklaşmaktadır. Rojava’da süren çatışmalara umudunu bağlamış, medet ummaktadır. Ancak AKP hükümeti, bölge siyasetinde iflas ettiği gibi, sürdürmek istediği bu Kürt politikasının da sonuç vermeyeceğini hesaba katmalıdır. Rojava Kürtlerinin siyasi statülerini savunurken sergiledikleri direniş düzeyi bunu fazlasıyla kanıtlamaktadır. Rojava Kürdistan’ındaki mücadele düzeyini bitiremeyecektir, buradan çıkacak sonuçla Türkiye’deki Kürt sorununa yaklaşımının da herhangi bir sonuç vermeyeceğini bilmelidir. Bunun için Kuzey Kürdistan’da demokratik çözüm için kendisine sunulan fırsatı koşullar uygunken iyi değerlendirmelidir.SALDIRI OLMAZSA ÇATIŞMA OLMAZ-KCK açıklamasından gerillaların ateşkes pozisyonunu koruyarak Kuzey Kürdistan’daki konumlanmalarının devam edeceği sonucu çıkıyor. Bu durum süreç üzerinde farklı bir etkide bulunur mu? KCK’nin geri çekilme kararı gerekçe gösterilerek hükümet ve ordu tarafından bazı operasyonların gelişmesini bekliyor musunuz?KCK Eş Başkanlığımızın yaptığı açıklamada bu husus net olarak ifade edilmiştir. Kuzey Kürdistan’dan Medya Savunma Alanları’na gerilla güçlerimizin çekilmesini durduruyoruz. Ancak çatışmasızlık, ateşkes pozisyonunu bu süreçte sürdürmeye devam edeceğiz. Geri çekilen güçlerimiz geri çekilmiştir. Kuzey’de kalan güçlerimiz var olan konumlanmalarını sürdürecek ancak çatışmasızlık pozisyonunu da koruyacaktır. Gerilla güçlerimize dönük herhangi bir saldırı gelişmezse çatışmalar gelişmez. Savunma pozisyonunda kalan güçlerimiz demokratik sürecin gelişmesi önünde kesinlikle engel değildir. Demokratik çözümün gelişmesi için gerekli olan savaşın durdurulmuş olması ve çatışmaların yaşanmıyor olması durumudur. Zaten geçen süreçte de bu sağlandı ve biz bu pozisyonu şimdilik korumaya devam edeceğiz.AKP’YE RAĞMEN DEMOKRATİK ÇÖZÜMDE ISRARLIYIZ-Daha önce hükümet, adım atmamasının nedenini güçlerinizin tümüyle geri çekilmemesine bağlamıştı. Geri çekilmeyi tümüyle durdurduğunuz bir ortamda hükümetin adım atmasını beklemek ne kadar gerçekçi olur?Eğer gerçekten AKP hükümetinin çözüm niyeti varsa bu durum kesinlikle engel değildir, olamaz. Şimdiye kadar da isteseydi adım atardı, herhangi bir engel yoktu. AKP hükümetinin adım atmayışının nedeni gerilla güçlerimizin geri çekilmesinin tümüyle tamamlanmamış olması hiç değildir. Aksine AKP hükümetinin demokratik çözüm için adım atması bu noktaya bağlanmışsa bu durum düşündürücüdür, kuşkuludur. AKP hükümeti gerçekten sorunu çözmek mi istiyor yoksa Kürt halkını ve gerillasını tasfiye mi etmek istiyor? Eğer güçlerimizin çekilişini gerekçe yapacaksa, bahane olarak gösterecekse gerçek niyetinin tasfiye etmek olduğu açıkça ortaya çıkar. Önemli oranda güçlerimiz zaten çekildi, aylarca yol yürüyüşü, ordu gücünün pusulama ve yollar üzerindeki mevzilenmelerini aşarak gerçekleşen ve bu anlamda bir zamanı alan çekiliş gerçekleşti. Çatışmasızlık ortamı sağlandı, gerilla güçlerimiz de çekiliyordu, AKP hükümetinin adım atması önünde hiçbir engel yoktu. Sürecin gelişmesi için adım atabilirdi, şimdi de isterse çözüm için adım atabilir. Bu anlamda bizden yana hiçbir engel yoktur. AKP hükümetine rağmen demokratik çözümden yana ısrarcı olduğumuzu ve bu konudaki samimiyetimizi tüm demokratik, duyarlı kesimler bilmektedir.OPERASYON OLURSA ÇATIŞMASIZLIK ORTAMI KALKAR-Peki, operasyonlar gelişirse ne olur?AKP hükümeti gerçek niyetini pratikleştirmek için isterse bin bir türlü bahane yaratabilir. Mevcut pozisyonumuz askeri operasyonlar geliştirmesine gerekçe değildir, olamaz da. Yok, eğer askeri operasyonlar geliştirirse sağlanan çatışmasızlık ortamını da ortadan kaldırmış olur ki, biz de gelişecek her türlü operasyon ve yönelime karşı kendimizi savunabilecek güçteyiz. Yeniden askeri operasyonlarla güçlerimize yönelmek isterse Türk devleti ve AKP hükümetinin demokratik çözüm sürecine yaklaşımı ve tutumu da gizli ajandası da netleşir, niyeti ortaya çıkar. Bunun karşısında sessiz kalacağımız beklenmemelidir. Demokratik çözüm için hazır olduğumuz kadar gerektiğinde her türlü mücadele yöntemini geliştirecek ve halkımızın özgürlüğünü sağlayacak güce ve kararlılığa da sahibiz.BİZDEN TARAF ÇATIŞMA GELİŞMEZKCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık daha önce AKP hükümetinin büyük bir savaş hazırlığı yaptığını belirtmiş, siz de Türk ordusunun hareketliliği hakkında günlük açıklamalarda bulunmuştunuz. Türk ordusunun bu hareketliliği ve savaş hazırlıkları devam ediyor mu? Bu hareketliliğin bir çatışmaya dönüşme ihtimali nedir?AKP hükümetinin savaş hazırlıkları bu süreç boyunca sürdü, halen de devam ediyor. Türk ordusunun da güçlerini yenileme, takviye etme tarzında hareketlilikleri devam etmektedir. Yine bu süreçte oldukça yoğunlaştırdıkları keşif-istihbarat faaliyetleri sürmektedir. Şimdiye kadar sürdürdükleri hareketlilik olduğu gibi devam etmektedir, bugünlerde herhangi bir farklılık yansımadı. Var olan bu hazırlık düzeyi ve hareketliliğe rağmen biz çatışmasızlık pozisyonumuzu koruduk, geri çekilme faaliyetini de yürüttük. Çatışmasızlık pozisyonumuzu korumamız ve çekilmeyi gerçekleştirmemiz kendi hareket tarzımızla sağladığımız bir durum oldu. Şimdi geri çekilmeyi durdurduk ancak çatışmasızlık pozisyonumuzu koruyacağız. Bizden taraf çatışma yaratma durumu gelişmez. Ancak bu Türk devleti ve AKP hükümetinin bileceği bir iştir. Gerilla güçlerimizin konumlandıkları alanlara saldırı durumu gelişirse kuşkusuz çatışmalar gelişir. Kendimizi savunmak durumunda kalırız.  -KCK açıklamasında AKP’nin 2014 yerel seçimlerine çatışmasız bir ortamda girmeyi istediği belirtiliyor. Geri çekilme durmasına rağmen ateşkes pozisyonunun korunması bu isteğe hizmet etmez mi?Böylesi bir dolaylı etkide bulunma ihtimali vardır. Bu tarzda yorumlayanlar da çıkabilir. Fakat AKP hükümetinin karakterinden kaynaklı olarak böyle yorumlanabilir. Bizim amacımız bu karakteri ve zihniyeti tümüyle dönüştürmektir. AKP hükümetinin Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümü için ciddi bir yaklaşım göstermemesi herhangi bir pratik adım atmaması dar iktidar çıkarlarıyla bağlantılıdır. AKP hükümeti dönemsel iktidarcı yaklaşımla sorunu ele almaktadır. Bu anlamda Türkiye’de yaşanacak her türlü gelişmeyi nasıl kendi iktidarının hizmetine koşar, bunun hesabı içerisindedir. Yoksa halkların lehine ve Türkiye’nin demokratikleşerek gelişmesini amaç edinseydi şimdiye kadar bu sürecin gelişmesi için çaba içerisine girerdi. Şimdiye kadarki yaklaşımlarından anlaşılan oyalayarak süreci uzatmak ve açığa çıkan olumlu havayı önümüzdeki seçim döneminde oya dönüştürmektir. Kürt sorununu ve Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratikleşme problemini kendisi çözecek gibi bir hava yaratarak toplumda böyle bir algı yaratmaya çalışıyor.Buna karşın biz AKP’nin böyle bir amacı vardır diye bu süreci geliştirmeyecek miyiz? Çatışmasızlık ortamını AKP hükümeti kendi dar iktidar çıkarları için kullanmak istiyor diye bundan vazgeçmeli miyiz? Elbette ki demokratik çözümün gelişmesi için ısrarcı oluyor ve bu doğrultuda kendimizden taraf geliştirilmesi gereken her türlü adımı cesaretlice atıyorsak halklar lehine kalıcı bir barışı amaç edindiğimizdendir. Zaten bu sürece AKP hükümeti dar iktidar çıkarları çerçevesinden değil de samimi yaklaşsaydı süreç tıkanma aşamasına da gelmezdi. Biz de güçlerimizin çekilişini durdurmazdık. Bu anlamda önümüzdeki günler AKP’nin gerçek niyetini ortaya çıkaracaktır. Ya gerçekten samimi yaklaşacak adım atacak, ya da dar iktidar amaçlı kirli politikalarını yürütmeye çalışacaktır ki bu da süreci sonlandırması anlamına gelecektir. Sorunun muhatabı olan taraf olarak biz, bu konuda duyarlı bir yaklaşım içerisindeyiz, çözüm için geliştirilecek her samimi adımı hakkıyla değerlendirmek ve tarafımızca cevap oluşturmak kadar, AKP’nin demokratik çözüm sürecini kendi iktidar politikaları için bir fırsata dönüştürmesine müsaade etmemek de hassasiyetle üzerinde durduğumuz bir husustur.SÜREÇ DEMOKRATİK ÇEVRELERİN ÖNÜNÜ AÇMIŞTIR-Gerilla güçleri olarak üzerinize düşen sorumlulukları yerine getirdiğinizi defalarca açıkladınız. AKP’yi dönüşüme sevk etmesi öngörülen demokratik kamuoyu ve Kürt demokratik siyasetinin bu dönemde görev ve sorumluluklarını yerine getirdiğine inanıyor musunuz?Demokratik çözüm sürecinin bizim tek taraflı attığımız adımlarla sınırlı kalmasının sorumlusu elbette ki AKP hükümetinin kendisidir. Süreç tıkanma noktasına gelmişse bu durumun sorumlusu AKP hükümetidir. Tabii ki demokratik çözüm sürecinin gelişmesinde başta Kürt halkının olmak üzere Kürt demokratik siyasetinin yine Türkiye’deki tüm demokratik kesimlerin üzerine rol düşmektedir. Bu sürecin başlaması çözümün geliştiği anlamına gelmiyor aksine demokratik kesimlerin daha fazla rol üslenerek yeni bir mücadele sürecini daha yoğun yürütmeleri biçiminde algılanmalıdır. Kürt demokratik siyaseti belli bir rol oynamaya çalışıyor. Ama daha fazla etkili olmalıdır. Bu süreç Türkiye’de demokratik çevrelerin önünün açılmasına zemin sunmuştur. Türkiye’de gelişen hareketlenme ve kıpırdanmalar bu süreçle bağlantılıydı. Ancak daha istikrarlı mücadele potansiyeline dönüştürmek gereklidir.GERİLLADAN TEK TARAFLI ADIM BEKLENMEMELİBundan sonra da gerilla güçlerimiz üstüne düşen rolü oynamaya devam edecektir. Süreç hangi yönlü gelişirse gelişsin, her türlü mücadeleyi yürütme potansiyeline sahiptir. Fakat süreç tıkanıklığa doğru gitmişse ve bundan kaynaklı gerilla güçlerimizin çekilişini durduruyorsak gerillanın bu süreci engellediği biçiminde anlamamak gerekir. AKP hükümeti yapması gerekenleri yapmamıştır. Bundan sonra da demokratik çözüm sürecinin gelişmesi için adım atmak isterse önünde hiçbir engel yoktur. Bu anlamda bazı çevreler AKP hükümetinin yapması gerekenleri bir tarafa bırakıp, sadece gerilladan tek taraflı adım atılmasını bekleyen tutum içerisinde olabiliyorlar. Bu yanlıştır. Gerilla çözüm sürecinin önündeki engel değil demokratik çözüm sürecini geliştiren temel dinamik güçtür. Böyle bakılmalıdır. Bu vesileyle mücadeleyi sahiplenerek geliştirme çabası içerisinde olan tüm demokratik kesimlere  mücadelelerinde başarılar diliyorum.   Sinan Cudi  / ANFKürdistan Stratejik Araştırmalar Merkeziwww.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info

Rojava raporundaki detaylar yayınlandı


HEWLER13.09.2013 14:45:00

Ulusal Kongre Hazırlık Komitesi’nin Rojava'daki durumu incelemek üzere oluşturduğu komitenin hazırladığı raporun detayları ortaya çıktı.Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani'nin 8 Ağustos'taki talebi ardından Kürt Ulusal Kongresi Hazırlık Komitesi tarafından oluşturulan 9  kişilik heyet, 19 Ağustos günü Batı Kürdistan'a geçerek beş gün boyunca incelemelerde bulundu.  DİHA tarafından yayınlanan raporun detaylarına göre heyet, Dêrîk, Girkêlegî, Enya Şer Rimêlan Paşa köyü ile Rimêlan, Gundê Zexîre, Tirba Sipî, Celaxa, Qamişlo, Dirbesî, Serê Kaniyê şehirlerini ziyaret etti.Bu raporun detaylarının yayınlanmasından önce Kürt Ulusal Kongresi Hazırlık Komitesi, Rojava Heyeti'nin raporuna ilişkin Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin yaptığı bir açıklamanın düzeltilmesini istemişti. Düzeltme yapılmaması halinde raporunun orijinal halinin yayımlanması bekleniyordu.  Barzani, heyetin raporunda Rojava'da katliam yapıldığına dair hiçbir belgenin olmadığını savunurken, Halep bölgesindeki katliamda ölenlerin de iki silahlı güç arasında yaşanan çatışmanın sonucu olduğunu ve heyetin Amude'ye gidişine izin verilmediğini söylemişti.Oysa raporda Til Hasıl ve Til Aran'daki olaylara ilişkin mağdur ailelerle yapılan görüşmeler yer alıyor. DİHA'nın haberine göre heyet siyasetçi, genç, uzman, avukat, öğretmen, din alimi, aydın ve toplumun önde gelenleri gibi farklı kesimlerinden 400 kişi ile görüşürken, özelikle sivillere yönelik silahlı gruplarca katliamların yapıldığı belirtilen Halep'e bağlı Til Aran ve Til Hasıl'dan kaçan ailelerle görüşmeler yapıldı.Amude şehrini ziyaret etmek için de heyet üyeleri her ne kadar başvuru yapsa da heyetin iki üyesi (Delil Amed ve Şilan Eminoğlu) buna karşı çıktığına dikkat çekildi. Amude'de iç sorunlar yaşandığı ve bunun da heyetin görev alanına girmediği, sözkonusu iki üyenin karşı çıkışına gerekçe olarak gösterildi. Bundan dolayı da heyetin diğer üyeleri de bu ziyareti yapmamaya karar verdiler.Heyetinin Batı Kürdistan'da toplumsal kesim ve yapılarla yaptığı görüşmelerinin sonucunda tespit ettiği "sorunlara" yer verildi.  Rojava’da Asayiş güçleri ile YPG güçlerinin oluşturulduğunun belirtildiği raporda iki güce karşı farklı görüşlerin dile getirildiği ifade edildi. Rojava Halk Meclisi (MGRK) ve onlara bağlı kesimlerin, bu iki gücü ulusal güç olarak tanımladığı, Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi (ENKS) ve yandaşlarının da bu iki gücü bir partiye bağlı güçler olarak tanımladıklarına yer verildi."Siyasi açıdan Rojava Kürdistanı ikiye bölünmüş" tespitinin yapıldığı raporda,  "Bu da ENKS ve EGRK’dir. Her ne kadar bu iki taraf arasında bir antlaşma yapılmış ve buna göre Desteya Bılında a Kurd (Kürt Yüksek Konseyi) oluşturulmuşsa da Hewler antlaşmasının hayata geçmemesi, Desyeta Bılında a Kurd’a bağlı komisyonların oluşturulamaması ve EGRK’nin Partiya Azadiya Kurdi’ye (ki ENKS’nin üyesi) karşı tutumundan dolayı 5 ayı aşkın bir süredir Desteya Bılınd a Kurd’ın toplantıları durdurulmuş" deniliyor.Sınır kapılarının kapalı olmasının Rojava’da halkın ekonomik sorunlar yaşamasına neden olduğu tespitinin de yapıldığı raporda, “Bu da yaşamsal ihtiyaçların fiyatlarının artmasına, temininde sorunlar çıkmasına neden olmuştur.  Aynı zamanda Rojava’da güvenliğin olmaması ve gerginliğin sürmesinden dolayı bölgedeki tüccarların bir kısmı göç durumunda kalmış, bir kısmı da çalışmalarını durdurmuş” diye belirtiliyor.Sağlık noktasında da Rojava’da ciddi sorunlar yaşandığının belirtildiği raporda, elektriğin olmamasının, içme suyu kuyularının, fırınların ve işyerlerinin çalışmamasına neden olduğu kaydedildi. Bu durumun da halkın günlük yaşamını olumsuz etkilediği belirtildi.Raporda, talan edilen birkaç hastanede ilaç, uzman kadroların ve özellikle kan tahlillerinin yapılması için gereken özel malzemelerin olmamasından dolayı Rojava’da sağlık sorunlarını baş gösterdiğinin altı çizildi.Bu sorunların da Rojava halkının Güney Kürdistan ya da Kuzey Kürdistan’a göç etmesine neden olduğu tespitinin yapıldığı raporda, “Bu durum diğer bölgelerden gelen Arapların onların yerlerine yerleşmesi ve Rojava’nın demografik yapısının değişmesi gibi bir tehlike yaratıyor” denildi.Heyet üyelerinin, Qamışlo’da Hıristiyanlarla da bir araya geldiği ifade edildi. Bölge halkı ile benzer sorunlar yaşayan Hıristiyanların aynı zamanda kendilerine özgü sorunları olduğuna işaret eden heyetin elde ettiği bilgilere göre Suriye devriminin başladığı günden itibaren, Haseke’de 84, Qamışlo’da 16 Hıristiyan kaçırılarak fidye istendi.Göç etmek zorunda kalan Hıristiyanların mal ve mülklerinin korunması, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri tarafından eğitim devrelerinin açılmasıyla bölge halkının barış, birlikte yaşam ve birbirini sahiplenme üzerine eğitilmesi, Hıristiyanların bölgenin yönetim mekanizmasında Kürtlerle birlikte yer alması biçiminde talepleri dile getirildi.Raporda heyetin Til Aran ve Til Hasil’e güvenlik sorunlarından dolayı gidemediği belirtildi. Ancak, söz konusu kentlerden Qamışlo’ya gelen üç ayrı grup ile görüşmeler yapıldığı ifade edildi. "Toplam 50 kişiden oluşan bu guruplarda 18’i kadın, 11’i çocuk, 21’i erkek yer alıyordu" diyen heyet, her üç gurubun hikayelerini dinlediklerini ve yaşanan olaylar, ölü sayısına ilişkin farklı görüşlerin ifade edildiğini belirti.Rojava’ya gönderilen yardımların dağıtılmasına ilişkin de halkın şikayetleri olduğu bilgisi de raporda yer aldı:Raporda ek bir bölüm olarak görüşülen kesimlerin talepleri sıralandı:-İlgili tüm taraflar, partiler ve herkesin Hewler Anlaşmasının gereklerinin yerine getirmesi. Kürt Yüksek Konseyi’nin, özellikle de uzman heyetlerinin aktif hala getirilmesi-Savaşın Kürtlerin çıkarına olmadığı, Kürt halkının düşmanlarının artmasına neden olduğu için Kürt bölgesinde savaşın önlenmesi için acilen çalışma yürütülmesi. Ayrıca savaş ve barış konusunda tüm tarafların katılması ve kararın tek bir tarafın elinde olmaması. -Tüm taraflar arasında bütünlüklü ve ortak bir askeri gücün oluşturulması.-Rojava Kürdistanı için acilen ilaç temin edilmesi-Federal Kürdistan ile Rojava Kürdistan’ı arasındaki Semalka Sınır Kapısının ticarete açılması. Rojava Kürdistan’ındaki tüm ilgili tarafların katılımıyla yapılacak olan ortak bir programla yürütülmesi, sadece tek tarafın elinde olmaması.-Rojava Kürtlerinin Türkiye ve Federal Kürdistan Bölgesine göçü engellemek için çalışma yürütülmesi. Sadece insani durumlar için halkın Federal Kürdistan Bölgesine geçişine beli bir süreliğine izin verilmesi. -Partilerin başkanlık merkezlerinin Rojava Kürdistan’ına dönmesi.-Kürt tarafları arasında basın yoluyla karşılıklı yürütülen savaşın önlenmesi.-Rojava Kürdistan’ında bir kampın kurulması için çalışma yürütülmesi ve kendi yerini bırakmak zorunda kalan halkın bu kamplara yerleştirilsin. Aynı zamanda Federal Kürdistan Bölgesine göç edenlerin Rojava’ya dönmesi için çalışma yürütülmesi.-Aydınların ve basın çalışanlarının çalışmalarının engellenmemesi ve basın özgürlüğüne ve çalışmalarına saygı gösterilmesi. -Türkiye ile Rojava Kürdistan’ı arasında bir sınır kapısının açılması için Kuzey Kürdistan halkının Türkiye hükümeti üzerinde baskı kurması. -Halktan bazı kesimler YPG’ye silah ve mühümmat temininde yardımcı olunmasını telap etti.Heyetin Kürt Ulusal Kongresi Hazırlık Komitesi'ne sunduğu önerileri ise şöyle sıralandı: Rojava Kürdistan’ı için acilen ilaç temin edilmesi, Yukarıda heyete sunulan taleplerin hepsinin yerine getirilmesi için çalışma yürütülmesi, Semalka (Pêşabîr) sınır kapısının ticarete açılması için yeni bir sistemin indirilmesi ve sınırın tek tarafın elinde bulunmaması.