21 Mayıs 2012 Pazartesi

Mehmed Husedin’in yeni yazısı: Roboski’de ABD’nin rolü ̵.

Gündemde öne çıkan iki gelişme var. Biri Amerikan predatörlerinin Roboski katliamında “rol aldıklarına” dair ABD tarafından öne çıkartılan haber. Mesajın hem Türklere hem Kürdlere gittiği belli. Neden bu bilginin açıklandığını, bizim için ne anlam ifade ediyor olabileceğini anlamaya çalışacağız.Diğer önemli gelişme G20 kurulduktan sonra kaldırılacağı bile iddia edilmiş olan G8’in NATO zirvesi öncesi toplanmış olması. Çıkan üç önemli karar var zirveden. Yunanistan’ın Euro bölgesinde tutulması, Suriye’deki ateşkesi sağlayan Annan planına destek ve İran’ın nükleer programına dair süren müzakerelere verilen kredi. Bunları da ele alacağız.Predatörler meselesini öncelikle hatırlayalım. Konuya bahis olan predatörler iki tanedir. İncirlik’te, Türklerin herhangi bir söz haklarının olmadığı Amerikan üssündeler. Bilgi notu: predatörler sofistike insansız hava araçlarıdır (İHA). Kabaca; uzayda bir uydu, ABD Nevada’da (yerde)bir pilot ve havadaki iki araçtan oluşmakta. Havadan yüksek saldırı yeteneğine sahip nadir İHA’lardandır. ABD’nin en gelişmiş vurucu araçlarından biri olduğu söylenir. Dolayısıyla dünyanın..Türklerin başbakanı Tayyip Erdoğan, geçen yıl New York’ta ABD başkanı Obama ile yaptığı görüşmeden çıktığında bu predatörlerin ABD başkanı Obama tarafından Türkiye’ye verildiğini söylemişti. Ben de bir yazımla dalga geçmiştim Tayyip Erdoğan’ın aptal Türklere yönelik bu sözleriyle. Sonra, aynı Türklerin dışişleri bakanı Davutoğlu ifadeyi düzeltmiş, predatörlerin Türkiye’ye verilmediğini ama PKK ile mücadele amacıyla kullanılmak için İncirlik’te konuşlandırılacağını; Türkiye’nin bilgisi dahilinde olmayan hiçbir gözlemin sözkonusu olmayacağını, Türkiye istemeden hiçbir gözlemin başkalarıyla paylaşılamayacağını, vs söylemişti. Davutoğlu’nun bu söylemi de Türklerin Genelkurmay’ından bir general tarafından yalanlanmış; tüm gözlemin ABD’liler tarafından Türklerin dahli olmadan elde edileceği, Türklerin kendilerinin bu süreçte yer almaları için herhangi bir ilişki olmadığını açıklamıştı. Tabii ki generalin dediği doğruydu. Ne İncirlik’e izinsiz girebilen, hele Nevada  bir tarafa dursun ne de predatörün uydusuna erişim hakkı olan Türkiye elbette predatörün herhangi bir gözlemine, ABD paylaşmadığı takdirde sahip olamazdı. Türklere not: predatörlerin o yüksekte uçarken sadece PKK’yi değil, aynı zamanda tüm Türk ordusunu da gözlemleyeceğini yazayım şurada.Şimdi asıl bahse gelelim. Neden ABD Genelkurmayı Pentagon, Wall Street Journal (WSJ) gazetesine durup dururken Roboski katliamında ABD’nin bir rolü olduğuna dair bilgi sızdırma ihtiyacı duydu? Üstelik, Türk genelkurmayından gelen karşı açıklamayı da cevaplayacak kadar da ısrarla…İddia, predatörlerin bizim genç Kürdleri, katırlarıyla vs gözlemlediği, ABD’lilerin bilgiyi Türk tarafına geçtiği ama gözlenenlerin PKK’li olup olmadığına dair kesin bilgileri olmadığını da bu bilgi notunda iyice belirttikleri. Sonrasında Türkler daha fazla yardımı reddediyorlar, iddiaya göre de düşülen şerhi ihmal edip bizim genç Kürdleri yangın bombalarıyla yakarak öldürüyorlar. WSJ’da kastedilen, Türklerin o 34 gencecik Kürd gencinin (sadece predatör gözlemlerine dayanarak yapılan analizde) PKK’li olmadıkları ihtimali olmasına rağmen bile bile öldürüldükleri.ABD neden bu bilgiyi tartışma yaratacak biçimde WSJ’a verdi ve Türkler yalanlayınca sorumluluğun Türk tarafında olduğuna dair ısrar etti. Neden bu kendini aklama sevdası? Durup dururken değil herhalde..Acaba bu bilgiyi bilen iki taraftan biri olan Türkler aksi bir bilgiyi servis edip Amerikalıları Roboski’nin sorumlusu mu ilan edeceklerdi de ABD ön alıp kendini iddia öncesi aklamak istedi? Böyle birşey herhalde mümkün değil. Yani Türklerin Roboski Kürd Katliamı’na dair ABD’yi ve predatörleri suçlamaları. Herşeyden önce Türklerin buna cesaretleri yetmez.Aklımıza ister istemez Chicago’da toplanacak olan NATO zirvesi geliyor. ABD orada, WSJ’da yorumlandığı şekliyle, paylaşılan bilgilerin bağlaşık devletler (yani ittifak devletleri) tarafından ne şekilde kullanılacağı denetlenemeyeceğinden paylaşılmaması veya daha sıkı kontroller dahilinde paylaşılması kurallarını getirmek istiyor da bu örneği bahane mi edecek? Bu yaklaşım bana tek başına pek mantıklı gelmiyor zira ABD zaten onu o şekilde yapıyordur. Yani herhangi bir ülke çıkıp da ABD’den ABD’nin istemediği bir askeri bilgiyi (hile hurda hackleme hariç) zorla alamaz herhalde. Veya “bilgiyi alırım senden ama sonrasında sana hesap vermem” de diyemez. NATO zirvesi kararlarını okuruz ama sebebin bu olduğuna inanmıyorum.Öyleyse ne olabilir?Şöyle düşünün. Benim o zaman yaptığım yorumla, bu predatörlerin İncirlik’e PKK için değil, Suriye için getirildiğini düşünün. Ama işte Türk tarafının da ağzına bir parça bal çalmak babında, “Tayyip’in yukarıda andığım propagandayı yapabilmesi için, PKK için de gezdiririz Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgenizde” (yani bizim K. Kürdistan’da) demiş olsun, buna razı olmuş olsun ABD. Razı olmuştur ama, herhalde bir taraftan en iyi de Qandil komutanları bilir ki, ABD şimdiye değin (Türkleri desteklemeleri elbette aleni ama kendileri direk) bir Kürd veya PKK düşmanlığı yapmamışlardır (mesnetsiz ve uyduruk malvarlığına el koyma iddialarını kastetmiyorum). ABD’lilerin, örneğin, Türklerle ortak anti-Kürd veya anti-PKK askeri harekatları olmamıştır. Dolayısıyla destek muhakkak ki sınırlı ölçekli olur.Acaba diyorum, şu predatör bahsinde. Örneğin ABD ‘ilk’ defa bir “gerçek” görüntü yakalamış ve Türklere geçmiş olsun. Türkler de bu ‘ilk’ bilgiyi, Kürd karşıtı insanlık suçlarına ABD’yi de –böyle direk- katmak için değerlendirme fırsatı olarak görmüş olsunlar. Yani, gençlerin mal taşımak için sınırı geçtiğinden haliyle haberi olmayan ABD, bunların PKK’li olma ihtimaline karşılık Türklere bir bilgi notu geçiyor, Türkler de ABD’lilerin gençlerin Güney’e geçtiklerini ‘bilmediğini’ farkedince, “hadi şunları vurup öldürelim, ABD’ye de ‘senin predatörlerinin verdiği bilgiyle vurduk, sensin sorumlusu’” diyebilmek için bu katliamı yapmış olsun. Yapar Türkler bunu, emin olun.Benim tahminim olayın, yani katliamın bu şekilde yapıldığı yönünde. En azından işin bir boyutunun bu olduğu yönünde. Konunun servis edilmesi zamanlaması da Türklerin Genelkurmay başkanı Necdet Özel’in ABD’yi ziyareti sonrasına denk gelmiş ise, demek ki ABD’liler Türklerin bir Ali-Cengiz oyununa tepki veriyorlar.Tahmin ettiğim gibi veya değil, neticede ABD’de birileri Türklerin Kürd katline ABD’nin dahlini sevmiyor, istemiyor ve ahlaki de bulmuyor. Kürdlere düşen, yaptığımız haliyle, bu haber üzerine topyekün ABD protestosuna girişmek değil; ABD’yle; Türklerle girdikleri mevcut ilişkiyi ahlaki nedenlerle reddedenlerle ilişkilenmek için fırsat olarak değerlendirmek. Şimdilik henüz bu akılda değiliz. Yazık. Hep protesto, hep reaktivizim, hep bir ezilen edebiyatı. Hep bir köylülük…Predatör konusunu kapatıp G8 toplantısına değineyim. Üç karar alındı dedik. Birincisi Yunanistan’ın Euro bölgesinde kalmasının kararlaştırılmış olması. ABD bastırınca Avrupa’nın lideri Almanya bu konuda geri adım attı. Global patronun kim olduğunu anlattığı için not düşüyorum.Diğer bir başlık Suriye’de süren Annan ateşkes planı. Türkleri çok fazla okuyan (hatta işin doğrusu beyninin her hücresinin Türk haberleriyle şekillendiğini farketmeyen) çoğu Kürd Annan planının hemen boşlanıp Suriye’ye ani bir saldırı olacağını falan bekliyordu. Oysa bu Türklerin isteği, beklentisi: Suriye’de bir oldu bitti yaratmak, kendi istediğini elde etmek. Nedir istedikleri: Kürdler zırnık hak almasın, isterse de yeni veya daha beter bir Esad gelsin. Olmadı. Olmadı çünkü ABD’nin planı o değil. ABD’nin planı statükoyu olduğu gibi korumak olsa en başta herhalde Irak bu durumda olmazdı. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı konuşuluyor olmazdı.Üçüncü başlıksa İran’la süren nükleer programına dair müzakereler. Haftaya Bağdat’ta bu maksatla bir buluşma daha gerçekleşecek. G8 toplantısında bu müzakerelere önem veriliyor olması dikkat çekmeli. İsrail ve lobisi ile tam işbirliği içinde olan ABD yönetimi ABD, basın yayın sayesinde İran’ı epey iyi dengeliyor. Orda burda daha agresif davranabilecek İran, ‘İsrail saldırabilir, ABD savaşın içine çekilebilir’ endişesiyle habire savunmada kalıyor. Kısaca not düşecek olursam; ne bu yaz ne gelecek yaz ne de sonraki yaz İsrail’in İran’a herhangi bir saldırısını beklemediğimi yazabilirim. Öyle bir saldırının habercisi Güney Azerbaycan’daki, Doğu Kürdistan’daki, Batı Ballocistan’daki bağımsızlık yanlısı, Tahran’daki rejim karşıtı gelişmeler olurdu. Henüz hiçbir sinyal göremiyoruz.     Mehmed HusedinAmed News Agency

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder