15 Eylül 2013 Pazar

Rojava'ya yönelik planların son hamlesi-Seyit Evran

SEYİT EVRAN15.09.2013 09:11:08Rojava’ya yönelik Radikal İslamcı grupların başlattığı saldırıların üzerinden üç ayı aşkın bir zaman geçti. Bu seferki saldırılar Rojava ile Arap bölgelerinde bulunan tüm Kürt köy, belde ve nahiyelerini kapsayan bir şekilde başlatılmıştı.  Saldırılara paralel yaşanan bazı gelişmelere göz atalım: Sêmalka sınır kapısının kapatılması, Suriye Koalisyonunun İstanbul’da yaklaşık bir hafta süren ve başkanını değiştiren toplantı, ardından sözde ÖSO yöneticilerinin Antep’te gerçekleştirdikleri toplantıda çıkarılan planlamalar ve son olarak ENKS’nin Suriye koalisyonuna katılması…ENKS’nin Suriye koalisyonuna katılması saldırıların son perdesi oldu. Tabii ki bu son perde uluslararası, bölgesel ve Türkiye ile Kürt ilkel milliyetçi güçlerinin maskesini düşürdü. Saldırılarla neyin amaçlandığı ve hangi güçlere hangi rolleri verdikleri ortaya çıktı.Saldırıların temel amacının Kürdün irade olmasının, tarihsel temelleri olan Rojava devriminin kazanımlarının önüne geçmek olduğu artık çok net.ABD, Fransa İngiltere gibi uluslararası güçler başından beri bu devrime karşıt politikalar izlediler.Suuudi Arabistan, Katar, Ürdün gibi Suriye üzerine hesapları olan bölgesel güçler de öyle. Ürdün tıpkı Filistin davasında izlediği politikayı izlemek istiyordu. Suudi Arabistan ise, Irak’a müdahaleyle birlikte teslim olduğu ABD çizgisini islami kimliğiyle bölgeye taşımak ve bu nedenle Suriye üzerine kendisine de pay verilmesini istiyor. Bu yüzden baştan itibaren bölgede izlediği politikada ABD ile ittifak halindedir.  Rojava Devrimi söz konusu olduğunda diğer iki önemli güç ise, Türkiye ve Güney Kürdistan Bölgesel yönetimidir.AKP yönetimindeki Türkiye yıllardır Kürdü inkar ve imha siyaseti izledi. Suriye üzerine izlediği sözümona politikalar da, aslında Rojava’ya dönük politikadır. O yüzden Suriye Muhalefetine verdiği destekte yeni bir Suriye’nin kurulmasından çok, Rojava devrimini başarısız kılmak üzerine planlar yaptı.Geçen seneden bu yana Rojava’ya yönelik geliştirilen saldırıların hepsinin planlarının Türkiye’de yapılmış olması bunun en iyi kanıtı. Geçtiğimiz yıl Halep Eşrefiye’den başlayıp Afrin’e bağlı Kastel Cindo Ezidi köyüne yönelik Türkiye istihbaratının bir elemanı olduğu tüm yöre halkı tarafından bilinen Ömer Dadiği’ye kurdurduğu Asifet Şimal Grubuyla saldırmasıyla devam eden; ardından Serêkaniyê’ye yönelik saldırılarla sürdürülen tüm bu saldırıların planlarının Urfa’da yapılan toplantıda karar altına alındığı artık biliniyor.Ancak Rojava halkı ve savunma güçleri bütün bu saldırıları boşa çıkaran bir direniş sergiledi. Saldırılar sadece askeri alanda değil, asıl siyasi alanda planlanmıştı. Güney Kürdistan yönetimi Rojava’da hiçbir etkinliği olmayan siyasi partilerle bir oluşuma giderek PYD’yi dışında bırakmak istedi. İşte ENKS, Rojava Halk Meclisine karşılık oluşturulan bu sürecin ürünüdür. Güney Kürdistan bölgesel yönetimi bu oluşumla bir sonuç elde edemeyince bir süre sonra iki meclisin ortaklaştığı bir oluşuma evet demeye mecbur kaldı. Kürt Yüksek Konseyi de böyle oluştu. Ancak buna rağmen siyasi planda oyunlar devam etti.Bölme, parçalama planıPlan ABD onayı ile Rojava’nın ikiye bölünmesiydi. Cizîr ile Kobanê ve Efrin biçiminde iki parçaya bölünmesiydi. ABD koordinatörlüğünde yapılan Rojava’yı bölme planına göre petrol bölgeleri olan Cizîr, -ki özelilkle Rimelan ve Derik alanı-KDP’ye, tarım alanı olan Kobanê-Efrin de Türkiye’ye bırakılacak biçimde bölüşüme gidilmiş. Saldırıların hepsi bu bölüşümü gerçekleştirme planına göre yapılıyor.Geçen yıl sonbaharda başlatılan saldırılar Gir Ziro, Rimelan ve Tirbespiyê ile Çıl Axa Kürtler tarafından özgürleştirildikten sonra daha farklı boyutlarda sürdürülmeye başladı. Zira bu alanlar petrol alanıdır. Ve ABD’nin onayı ile KDP’ye bırakılması düşünülen alandır. O yüzden buralara yönelik saldırılar daha planlı, daha farklı taktik ve yöntemlerle geliştirilmeye başladı. Bu planı gerçekleştirmek için Mart ayında Kürtlerin dikkatini Halep’e çekmek için önce Halep’teki Kürt mahallelerine yönelik saldırılar başlatıldı. Kürtler oradan göçertildi. Ardından Mayıs ayı sonlarında ÖSO adına hareket eden çete grupları Halep’te rejime karşı sözüm ona verdikleri savaşı adeta durdurarak Efrin bölgesine -yöneltmeye başladılar. Burada da amaç Kürtlerin dikkatlerini Efrin üzerine çekip Rimelan’ı ele geçirmekti. Ancak bu saldırıların hepsi ABD-AKP ve KDP işbirliği ile yapılan planlardı. Ve uygulanması için de çeşitli politikalar izlenerek yürütülmek istendi. Sêmalka sınır kapısı üzerinde yaratılan suni gerginlikten sonra kapının kapatılmasıyla başlatılan ambargo ile plan devreye sokuldu ve devam etti.Devreye sokulan plan ABD ve BM tarafından terörist ilan edilen El Kaide’ye bağlı gruplarla Türkiye ve KDP desteğinde Cizîr alanına saldırtmak oldu. Serêkaniyê’den başlayıp Derik’e kadar uzayıp giden bu saldırılarda çete grupları herhangi bir başarı elde edemeyince bu kez Cerablus-Azaz-Halep üç geninde Arap bölgelerinde yaşayan Kürtlere yöneldiler.Üçgendeki Kürt köy, kasaba ve beldelerine yönelik saldırıların başını çeken KDP denetimindeki Azadi ve El Parti’ye bağlı gruplar öncülük etmişti. Son saldırıların tamamı Kürtlerin Rojava’da “kendi geçici yönetimimizi oluşturmayı düşünüyoruz, bunun için çalışmalar yürütüyoruz” açıklamasından sonra başladı. Açıklamaya ilk ve en açık tepki Türkiye’den geldi. Sınırlarımızda tehlikeli gelişmeler var denildi. Ondan sonra açık bir şekilde ÖSO’ya bağlı olduğunu söyleyen çete gruplarına Antep’te toplantı yaptırarak Kürtlere yönelik çıkardığı saldırı planını önlerine koydu ve bu plan dahilinde saldırılar başlatıldı.Til Eran, Til Hasıl, Kubbeysin, Kefer Ziğir, Nêrebiyê, Sed Şehap mıntıkası ve 117 köyde gerçekleştirilen katliamların arkasında El Parti ve Azadi partisinin işbirliği çıktı. KDP ve Kürdistan bölge başkanının bu bölgelerde katliam yapılmamış, yaşanan iki güç arasındaki çatışmalardır biçimindeki açıklaması bu plana ortak olduklarının en açık göstergesidir. Hangi güçler arasındaki çatışmalardır diye bir soru sorulursa bölge başkanının cevabı ne olacak katliama uğrayan aileler merak ediyor.Ortaklığın diğer parçası ise saldırılara paralel olarak yapılan bombalalardırRojava’nın çeşitli bölgelerinde El Kaide’ye bağlı gruplarla çatışmalar sürerken, El Parti ve Azadi bu saldırıları içten desteklemek için girişimlerde bulundu. Zaten Efrin’e yönelik saldırılarda çete gruplarıyla anlaşma yapılarak, “siz dışarıdan saldırın biz de içten başlatırız” denildiği biliniyor. Bu plan gereği, Efrin ve çevresinde bazı bombalama eylemleri gerçekleşti. Qamişlo’da daha önce benzer bombalamalar gerçekleştirilmişti. Kürt siyasetçi İsa Heso arabasına yerleştirilen bir bomba sonucu, suikastle yaşamını yitirdi.Benzer girişimler Efrin’de de devreye koyuldu ancak başarıya ulaşamadı. 22 Ağustos’ta ise yeniden bombalı saldırılar başlatıldı. Efrin’de ilk bombalama Toplumsal Alan olarak bilinen sivil toplum kuruluşuna yönelik gerçekleştirildi. Bu bombalamada bir anne ile ikisi kız, üç çocuğu yaşamını yitirdi. Yaklaşık bir hafta sonra Özgür Basın Akademisi’ne yönelik bir bombalı saldırıda bulunuldu. Bu bombalamada sadece maddi hasar meydana geldi. Efrin Asayiş ekipleri yaptıkları operasyonla bombalamaları gerçekleştirilenleri yakaladı. Yakalanan saldırganların hepsi El Parti üyesi çıktı ve patlattıkları bombaları da El Parti Efrin merkezinden aldıklarını itiraf ettiler. Yine bu itiraflar içinde El Parti ile Azadi partisinin El Parti merkezini birlikte kullandıkları ortaya çıktı. Bu her iki partinin genel başkanları şimdi Hewler’de bölgesel Hükümetin yanında kendilerine tahsis edilen yerlerde kalıyorlar.Amaç Göç Dalgasını HızlandırmakTüm bu gelişmeler yaşanırken, geçen yıl yaşanan bir gelişmeyi akılda tutmakta fayda var; 19 Temmuz Devriminden sonra Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından Hewlêr Konsolosluğuna gönderilen bir yazılı talimat ele geçirilmişti. Belgede yer alan maddelerin başında Rojava halkının göçertilmesi yani Rojava’nın insansızlaştırılması yer alıyordu. Bu politikanın vücut bulması için bir yandan Türkiye öte yandan Türkiye ile birlikte hareket eden ve Türkiyenin tetikçliğini yapan gruplar tarafından bir yandan da Güney Kürdistan bölgesel yönetimi Rojava’ya ambargo uyguladılar. Bu şekilde göç dalgasına giden zeminin temeli atıldı. Yaklaşık bir yıldır süren ambargo ile birlikte askeri saldırılar başlatıldı. Bu saldırılarla halkta moralsizlik yaratılacak, başta ilaç olmak üzere gıda maddelerinin yokluğu baş gösterecek; toplumsal bir kaos ve bunalım çete gruplarının saldırıları ile birlikte içte geliştirilen bombalı saldırılarla yaratılacak. Ayrıca basın yayın organları ile özel savaş yöntemleriyle burada yaşam kalmadı, hiç bir şey bulunamıyor gibisinden propagandalarla halk göç zorlanacaktı. Ki bu yaygın bir biçimde yapıldı. Ve tam da böyle bir süreçte sadece göç için sınır kapısı birkaç günlüğüne açıldı. Türkiye tarafından da resmi olmayan bir tarzda sınırlar sadece göç için açık tutuldu. Birkaç gün içinde binlerce insan Güney Kürdistan’a ve Türkiye’ye göçertildi. Gerçekleştirilen bombalamalarla bu göç dalgası arttırılmak istendi. Amaç Suriye genelinde en güvenlikli alan Rojava kent ve köylerinin güvenlikli alanlar olmadığı hissini insanlarda uyandırmaktı.Kürtler bütün bunların farkında....ABD-Türkiye-KDP ortaklığı temelinde Rojava geneline yönelik gerçekleştirilen saldırılar her geçen gün biraz daha belirginleşiyor. Rojava halkı amacın ne olduğunun farkına varıyor. Son olarak ENKS’nin Suriye Koalisyonuna katılımının da İstanbul ve Hewler’de gerçekleştirilen toplantılarla alınan kararlar olduğu bilincine varıyor. Bunun Rojava’ya yönelik paylaşım planlarının somut adımı olduğu biçiminde siyasi çevreler, aydınlar ve halk tarafından tartışma konusu oluyor. Serêkaniyê’den başlayıp Halep yöresinde Kürtlere yönelik gerçekleştirilen saldırıların tamamında bu ortaklığın payı olduğu belirtiliyor.   Tüm bu planlardan söz ederken, ABD’de yaşayan Fethullah Gülen’in de rolü göz ardı edilmemeli. Serêkaniyê’den Halep’e kadar tüm saldırılarda Fethullah Tugayı’nın yer alması da tesadüf olmasa gerek! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder